24 Ağustos 2010 Salı

büyükler olmasaydı...

Geçenlerde bir gece: saat 22.45. Bücürcan hala bahçede oyun peşinde. Ben sadece kulak misafiriyim. Tüm muhabbet  Bahadır'la Derin arasında:

Heyecanla kapıyı çaldı ve içeri girmeyeceğini, sadece su içeceğini belirtti önce.

- Bir de bisikletimi alacağım. Bisiklete de bineceğiz şimdi.
- İyi binin bakalım. Dikkatli ol ama.
- Zaten kaskımı da alayım, ne olur ne olmaz.
Eliyle uzanıyor ama, daha boyu yetişmiyor kaskı en üstten almaya. Bir de son bir haftadır artık 2 tekerlek olarak kullanıyor bisikleti. O nedenle kask takma konusunda daha dikkatli.
- Baba yardımcı olabilir misin?
- İyi ki şu büyüklerden yardım istemek diye bir şey var, yoksa biz çocukların hayatı baya bir zor olurdu.
- !!!!!!!!!!!!!


Bunlar da 4 canavarın pazar günü yapılan bisiklet sefasından görüntüler:






6 Ağustos 2010 Cuma

küstüm, oynamıyorum, ben de gidiyorum. hıh!

çocuk olmak ne güzel:)

Dün eve gittiğimde Lila ve Derin ikilisi arasında derinnn dalgalar vardı. Laflar havada çarpışıyordu.

Lila, Sırma'yı arayıp eve gideceğini ve kalmayacağını söyledi. Derin off'layarak ağlamaya başladı. Savaş alanı gibiydi her yer. Odada yürüyecek yer olmadığı için yerde bir kaba doldurdukları suya bastım ve sular etrafa saçıldı, günlerdir topla dedğim odayı oturup topladım o sinirle. Bu arada da neler olacak diye merakla bekliyorum. Tecrübeyle sabit; karışırsan bu konuşmalara ortalık iyice birbirine giriyor. İsterseniz çıkın biraz dışarda hava alın konuşun dedim yok dediler, ben de usulca yok olup ütü yaparken onları dinledim.





- Artık arkadaşım bile değilsin!
- Baban gelene kadar çok canın sıkılacak.
- odama sakın gireyim deme Lila.
- sen öyle san canım.
- kendi eşyalarımı alıyorum.
- Deniz'e bir şey söyliycem.
- Emin misin biz de kalmayacağına?
- kalsaydın nerde yatardın?
- yer yatağında.
- istersen sana kendi yatağımı veririm bak, ben üstte yatarım.
- hayııır, gidicem.
- zaten ben burda çok yalnızım sen de gidersen çok sıkılıcam.
- annenle, baban var.
- babam bilgisayarda, annemde işe gidiyor her gün.
- hem benim kalbimi çok kırdın Lila. Sadece azıcık tv seyredeyim oynayacağım dedim. Hiç  
  sabretmiyorsun.
- kalmayacağına emin misin?
- üstümü değiştirdim, umarım farketmişsindir. (Lila)
- evet, fark ettim.




Monopoly oynama safhasına nasıl gediler bilmiyorum. Ama sonraki  1,5 saat boyunca inanılmaz oynadılar. Monopoly bitti, scrabble oynadılar, arkasından meyve bahçesi ve adını bilemediğim bir oyun daha.  Şükrü geldiğinde ise;

- belki baban sadece kahve içip gider, sen de kalırsın.
- kahve içmezzzzz babam.
- saklanırsak belki bizi unuturlar.
- bira içer o zaman. hem ben ona üzgün kedi suratı yaparsam ikna ederim.
- sanmam, babam kanmaz.

Üzgün kedi bakışı işe yaramadı, bir soda sonrası gittiler. Bir sonrakinde hatalarından ders alacaklarını söylediler.


Şaka gibi di mi? Oysa bakıyorum büyüyünce kavgalar öyle zınk diye bitmiyor, uzuyor da uzuyor.  Öfke kolay kolay dinmiyor.

Kim kimden öğrenmeli diye düşünüyor insan.

Nasıl yapıyorlar bunu, ağlarken bir anda gülmeyi nasıl başarıyorlar?

bugünlerde...

      kapana kısılmış hissediyorum. Bir labirantte yolumu bulmaya çalışıyorum, ama o kadar zor ki.
koymuşlar böyle bir fanusa , dönüp duruyorum aynı sularda. Elbette bulurum diyorum, güçlüyüm diyorum, mutlaka çıkış var diyorum,  ama ıııh! yok.

 İnsanlar sözlerini tutmuyor, herkes kaypak, dolandırıcı. Kime inanacağını bilmiyorsun. Dost sanıyorsun, aldanıyorsun, biri bir şey diyor inanıyorsun, sonra başka bir şey diyor, şaşırıyorsun. Hava sıcak, bunalıyorsun, klimadan nefret ediyorsun. Nereye gidiyor bu dünya, bu ülke,
ben, sen, o...  

......

offf!!!

....

Nerede bu çıkış?