22 Eylül 2010 Çarşamba

reklamın gücü adına...

Bu sabah okul yolunda radyo dinliyor bir taraftan da sohbet ediyoruz. Neler sığdırmıyoruz ki aradaki 20 dakikanın içine:

et ithalatı, şu ara salgın olan ve virüslü etlerden bulaştığı düşünülen bir mikrobun çocukları hasta edip yataklara düşürmesi ( hele hele Baha'nın bu virüs sebebiyle bir gece öncesini hastanede geçirmesi), yok olan hayvancılığımız, ithalatın ne demek olduğu, burgerking'in virüslü bulunan etleri imha etmesi sebebiyle daha iyi olduğunu düşünmekte ne kadar haklı olduğu vs. Hayvancılığın neden öldüğünü anlayamıyor diyor hayla var bir sürü yeşil alan, tabi azaldı çok ama diye devam ediyor.

"Bu arada tamam buldum: ben de Türkiye'yi ergolatıyorum o zaman al işte" diyor.

- !!!!!!!!!!!!!!!!!

Sizin için değerli olan şeyleri güvence altına almak sigortalatmaktır diye başlıyor Ergoİsviçre reklamı.Arada reklamlara geçmşiz de.
Gülüyorum, çok hoşuma gitti diyorum.

E ne var ben de Türkiye'yi ergolatıyorum işte bak sigortalatmak değil ergolatmak diyorum diye de sırıtıyor bir de üzerine küçük mikrop:)



7 Eylül 2010 Salı

Günün sözü yine Nietzsche'den...

"Eylem ve vicdan genellikle uyuşmazlar. Eylem, ağaçtan ham meyveleri toplamak isterken, vicdan onları gereğinden çok olgunlaşmaya bırakır, ta ki yere dökülüp ezilinceye kadar"

Sevgili Noga, bu da sana daha önce bahsetiğim Nietzsche'nin lafı.

http://mermaid-derindeniz.blogspot.com/2009/05/hayat-netszcheden-secmeler.html


içsel ve sezgisel...

"Evet, bazen bilme'siz yapmak; sadece içsel ve sezgiseldir, akıldan özgür... 
Akılla sorgularsan o yapmayı; asla  gerçek hükme varamazsın...  
Akılla yapmaya kalkarsan o şeyi; muhtemelen de o içsel yolu bulamazsın... 
Çünkü; akıl bazen kirlidir, sezgi ise her zaman temiz ve özgür olur."

Bunu nereden okuduğumu hatırlamıyorum, kaydetmişim bir kenara, yoluma çıktı beni doğrularcasına. Zamanı geldiğinde her şey olur. Sezgilerimize güvenelim yeter. Bizi tutan ne varsa karışır yağmura, buluta veya rüzgara.İçimizden gelen sese kulak vermeyi öğrenmeliyiz. 

harikalar diyarı...

Geçen perşembe ile cumartesi gecesi arası Derin buz hokeyi kampı için İzmit'e gitti. Çok heyecanlıydı. İlk 2 gün miniklerden sadece kendisi vardı. Büyüklerle antreman yapmış. İlk gün kondisyon için çıkmışlar ayağında crox'lar ile koşamayınca Bahadır spor ayakkabı almış kendisine ama uzun zaman sonra kapalı ayakkabı giyince de su toplamış cinconun ayakları. neyse ben cumartesi 14.00'de SekaPark otel'e vardığımda oda kreş gibiydi. TV başnda 5 çocuk vardı. Yemek sonrası saat 18.00'e kadar boşluk vardı, 18.00'de kondisyon yapacakmış büyükler, sonra 21.00'de de buz antremanı. Epey bir saat olunca seneler önce gidip aklımda kalan Derince'deki harikalar diyarına gitme önerisinde bulundum. Buz'dan tanıdığımız ali ve Efe ile babası da bize katıldı gittik. Önce hem sıcaktan hem de acaba bu çocuklar için küçük mü kalacak burası endişesinden biraz gerildim. Neyse vardık mekana. Biz büyükler bir gölge cafe bulup konuçlandık, çocuklar da takılıyordu. Yarım saat sonra ben de çocuklara katıldım ve inanılmaz keyifli bir gün yaşadık. Muhteşemdi. Öncelikle Derince belediyesini gerçekten kutluyorum. Türkiye'de böyle bir yer yapmış olmak ve orayı bu şekilde korumak hakikaten takdire şayan bir durum. Özellikle botların olduğu bölümde çok eğlendik. Ali ve Efe'de süperler. İnanılmaz cümleler var. En güzellerinnden biri bir dinazor kaydırağın tepesinde gerçekleşenmuhabbet: Belli ki oralı 3 çocuk biri küçük, diğeri bizimkilerin yaşlarnda biri kız diğeri erkek. Erkek olan önce Ali'ye sataşıyor: 
- Sen kaç yaşındasn bakimm?
A: Ben 7,5 yaşındaym ya sen? 
E:Ç: Ben de 7,5 yaşındayım.
K:Ç: Aaaaa siz de doğru düzgn kayamıyorsunuz buradan galiba. 
D: Hı, hı tabi canım. (alaycı bir ifade ile)
A: Sen benim arkadaşımı tanımıyorsun galiba, bi kere o 1. sınıftayken 3leri dövüyordu. !!!!
D: Abartma Ali dövmyordum kafa tutuyordum. 
A: Hah işte şimdi de 3. sınıfta ve 7'leri dövüyor bir  kere tamam mı? Ben de döverim 4. sınıftakileri. Ona göre. 
!!!!! Pısırık şehir çocuğu olmasınlar dedik de bu kadarını da fazla mı yaptık acaba?? 

Bu arada eskileden taaaa bizim çocukluğumuzdan amiral battı oynadık. Derin'le ben oynadık, Ali ve Efe seyredip öğrendi. Gerçekten çok keyifli bu yaş grubu çocuğu için sper bir oyun tavsiye ederim. Geçen haftalarda Bahadır hatırlayp Derin'e öğretmiş.




İşte harikalar diyarından kareler:
 Bu arada İzmit'te SekaPark'ın oradaki park muhteşem ötesi. Gerçekten İstanbul'da öyle bir park yok. En kısa zamanda o tarafa bir gezi düzenlemek lazım. Kalan resimleri de bir sonraki post'a eklerim artık. Şimdi çıkıp okul toplantısna gidiyorum. Malum okul hazırlığı başladı.

derin'in rüyası

Dün gece saat 03.00 sularında "Anneeee" diye bağırarak yukarı çıktı Derin, hiç bir şey yokmuş gibi suratında bir sırıtma ile yanıma yattı ve uyudu, dokunmadım ben de kendisine. sabaha karşı da tekrar uyanıp aşağı yatağına indi. Bu sabah yine "annnnneeee" diye bağrınarak yukarı çıktı, çok kötü bir kabus gördüm dedi. Ne oldu dedim, biraz nazlandı, çok sığmıyor artık ama kucağıma oturup anlattı:

 


Önce bir ülkeye gitmişiz ve oradan bir kedi almışız. Bu kedi, kediler ve köpekler filmindeki kötü kediye benziyormuş. Kedi ile beraber yanımıza bir kaç kişi de almışız. 



Rüyada net olan tek şey benim varlığım, diğer kişilerle ilgili net bir şey yok kimler, neye benziyorlar. Babam rüyamda yok dedi. Sonra yemek yemek için bir yere gidiyormuşuz. Yemeğe giderken Derin kaybolduğunu sanıyor önce.Birilerine rastlıyor ve onlara 34DB diyor. Onlar da beni gösteriyorlar. Meğer bizim arabayla gidiyormuşuz.  Sonra yemek yerine geliyoruz ve ben masada otururken Derin arabaların arasında oynuyor. Bir kız çıkıyor ve 2 kişiyi siliyor. O zaman bunun klon savaşı olduğunu anlıyor. Derin kaçıyor ve iyi klona rastlıyor, onlar dünyayı kurtarmak için iyi bir canavar oluşturuyor ama canavar dünyanın çekirdeğine dayanamıyor. Derin'i kötü klon yakaladığnda Anneeeeee diye bağırırken neyseki gözlerini açıp kabustan kurtulmayı başarıyor.

hayırdır inşallah derken bir parça çözmeye anlamaya çalışıyorum altında yatanları ama konuşmak istemiyor. Sanırım gördüğüm filmlerden bazı sahneleri birleştiriyorum ben diyor.


ah şu bilinçaltı. bir çözebilsek seni...