30 Aralık 2009 Çarşamba

Bu benim ajanstaki neşe köşem!
Evlendiğimden beri her yılbaşında ağaç kurdum, renklerle donattım. Hatta ilk yıllarda gerçeğini alır sonra da bahçeye ekerdik. Öyle büyüdü 2 tanesi biri Beylerbeyi'nde oturma odasının camından görünürdü, kocaman olmuştur şimdi.

İlk kez bu sene o heyecanı duymadım içimde. Yılbaşının verdiği o umut, ışıltıdan yoksunum nedense. Belki yarın gene gelir ziyaretime.

Yorgun hissediyorum nedense. Sanırım insanlar yordular beni. Kendimle ilgili en sevdiğim şeylerden biri her işe başlarken duyduğum heyecandır. Hatta işimn en sevdiğim yönü de budur, her seferinde farklı bir konu ile ilgili yeni bir şeyler katar sana. Etrafıma baktığımda insanların bezginliği yıldırıyor beni. Elimden geleni yapmama rağmen umursamazlıklar, ihanetler, vurdumduymazlıklar niye ki diye sorduruyor. Harcadığım çaba karşısındaki haksızlıklara çaresiz kalışımdan hoşlanmıyorum.



İçimdeki gülen çocuğun elinden tutup koşmak isterken özgürce, birileri beni aşağı çekiyor gibi hissediyorum.








Bu hissi yok etmek için de en azından bloga bir ağaç koyayım dedim. Belki değişir hislerim.
Bak bir adım attım sevgili 2010, ona göre:)





neler oluyor böyle!

Dün öğrendim, şok içindeyim. Artık kopya çekme yaşı 8'e kadar inmiş. Hepimiz kopya çektik ama benim hatırladığım ilk kopyam lise 2 ya da lise sonda idi. Çok kopya verdim o ayrı. Ama ilkokul 2. sınıfa giden çocukların kopya çekmeyi düşünmesi, çekme yöntemleri beni gerçekten dumura uğratmış bulunuyor.

Kimi sıraya yazıyormuş, kimi eline yazıyormuş, kimi de defteri sıranın altında açık bırakıyormuş!!!! Nereden öğreniyorlar bu yöntemleri bilemedim.

Derin'e sürekli aldığın not önemli değil önemli olan öğrenmek mesajını veriyoruz. Hatta biliyorum ki bi şeyi bilmiyorsa kağıdını boş vermeyi tercih ediyor, ama sonra değişir mi bu hal bilmiyorum. Umarım değişmez. Bir tarafları bu kadar saf olup bir tarafları nasıl bu kadar cingöz olabiliyor anlamıyorum. Kopya çekenleri de öğretmenlerine söylüyorlar diye anlıyorum. Zaten bu iyi bir şey değil ki öğrenemiyor o şekilde diyor Derin ama biliyorumki temelinde yatan şey bunun haksızlık olduğunu düşünmesi. Fransızca dikte için çalışması gerekiyor çünkü.

Sabah Ayşe ile konuştuk aynı konuda. Acaba çocukların üzerindeki baskı nedeniyle mi bu kopya çekme olayı diye sorguladık.Şimdiden böyle bir baskı hissediyor mudurlar üzerlerinde gerçekten. Nasıl bir mantık var arkasında incelenmesi gerek diye düşünüyorum.

Sevgili pedagog arkadaşlara soruyorum. Merakımı yenecek bir açıklamnız var mı acaba?

Korkuyorum bu çocukların büyümesinden ben ya!


hani kırmızı çok yakışıyordu!

Cumartesi akşamından beri kendini çok iyi hissetmiyor Derin kuzusu. Önce ateşi yükseldi, düştü. Boğazı çok acıdı yutkunamadı. Burun zaten kış boyu hep sümük dolu. Onu saymıyorum bile. Dün akşam itibariylede özellikle yüzünde parça parça kırmızıklıklar oluştu.

Bugün okulda yılbaşı çekilişleri ve partileri var. Dün akşam çekiliş hediyesi almaya gittik. Satıcı kızlardan biri su çiçeği olduğunu söyledi. Nasıl yani? Hani biz küçüklüğümüzde kızıl kızamık, su çiçeği, sarılık hepsini geçirdik de ben son zamanlarda çocuklarda hiç bu hastalıkları duymadım. Ece'mizi aradık hemen. Telefonda anlattıklarımdan alerjik bir reaksiyon olduğunu tahmin ettiğini söyledi. Meşhur Zyrtec'ten verdik akşam bir de kaşıntı için bir krem sürüyoruz. Ama şarkıdaki gibi olmadı. Kırmızı surat hiç yakışmadı. Çocuğumun bütün karizması gitti. Umarım geçer yarına kadar.







Bu arada dün akşamki cümle şu: - Anne, bu ara çekim için çağırırlarsa gidemeyeceğimi söyler misin? Şu kırmızılıklarla pek iyi olmaz çekim!!!!!

28 Aralık 2009 Pazartesi

rüyaların öğrettikleri...

9 haftadır rüyalar vasıtasıyla kendimize doğru bir yolculuğa çıktık. Tabi Derin'de doğal olarak neler olduğu ile ilgili oldukça meraklı, yine ders mi var bu akşam diye soruyor geç geleceğim diyince. Ben de çok basit bir dille rüyaların bize neler anlattığını, nasıl rüyalarımızı hatırlayabileceğimizden bahsetmiştim. Sonra bir gün arabada giderken Baha ve Gizem'le sohbetinde benden öğrendiklerini anlattığına şahit oldum.

Bir süre sonra da bana bir rüyasını anlattı. Üstelikte bunu anlattığı dönemde ben biraz yoğun çalıştığımdan yazmaya fırsat bulamamış ve unutmuştum. Sonra geçenlerde tekrar sordum hatırlayıp hatırlamadığını, şaşırtıcı ama aynen anlattı cüce'cim.

Böyle collesium'daki gibi kaydıraklar varmış bir sürü. Bir kaydırak yarışması yapılıyormuş. Derin'de katılmak istemiş ama çok şişman olduğu için katılamayacağını söylemişler. O da çok üzülmüş ama sonra kabul etmişler yarışmasını ve sonuçta kendinin kazandığını görmüş.



Bir gün benimle gruba katılıp bu rüyanı çözelim mi diye sordum ama O çözmüş zaten. Hani bazı konularda böyle önceden fikrim oluyor ya işte onu yenmem gerektiğini söylüyor bu rüya dedi. Yani olumsuz düşündüğümüz bir şey sonra başka türlü sonuçlanabilir. O yüzden önyargılı olmamalıymışız. Şişman bir çocuk kazanamaz diye düşünürken o kazanabilirmiş. Bundan sonra bu konuda daha çok düşünecekmiş. Waaaaaw ne diyim.

24 Aralık 2009 Perşembe

uyuysunda büyüsün ninni

Candan Erçetin'in son albümünden, günümüzü ne kadar güzel özetliyor değil mi? Muhtemelen devlet dairelerinde ve resmi servislerde çalınması yasaklanmıştır. Sabahları Alem FM'de Nihat Sırdar'ı dinliyoruz. Ondan duydum. Şarkının sözleri müthiş.



Candan Erçetin - Ninni Şarkı Sözleri


Uyusunda büyüsün ninni
Tıpış tıpış yürüsün ninni
Dertlerini sürüsün ninni
Oğlum kızım uyusun ninni

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde
Çok da uzun olmayan belli bir zaman önce
Çok da uzak olmayan çok güzel diyarın birinde
Bereketi dillerden düşmeyen bir köy varmış

Denizi de bilirmiş dalga bilirmiş bu güzel köyün insanı
Yağmurda yürür karda kayar ama güneşli günleri severmiş
Meze yaparmış bu köylüler iki kadehe tüm acılarını
Böylece birden unutuverirmiş geçmiş dargınlıklarını

Aslına bakacak olursan çok zengnmiş tarlaları
Ama nedeni bilinmez bu köylüler her daim fakir
Yokmuş galiba köydeki kargaların bunda bir etkisi
Böyle gelmiş böyle gidermiş ne de olsa alın yazısı

Dayanamamış biri sonunda kargalara baş kaldırmış
Hakkımızı yiyorlar diyip bütün köyü ayaklandırmış
Sonunda başa çıkmış köyü istila eden kargalarla
Ama kendisi de göçüp gitmiş tabii eninde sonunda

Uyusunda büyüsün ninni
Tıpış tıpış yürüsün ninni
Dertlerini sürüsün ninni
Oğlum kızım uyusun ninni

Ardından ağlamış köydeki herkes çok uzun yıllarca
Ağlarken ağlarken köy unutmuş kargaları tamamıyla
Üzülüp dövünüp dururken birden övünmeye başlamış
Ancak övünüp durduğu sadece hatıraymış

Günün birinde köyün üstüne kapkara bulutlar yerleşmiş
Kimse bulutları kargaların getirdiğini farketmemiş
Köydekiler yaz yağmurudur gelir geçer zannetmişler
Ama bu kara bulutlar kopacak fırtınanın habercisiymiş

Kargaların çalacağı emekten medet uman bazı kurnazlar
Köylüye ninniler söyleyip apaçık hedef şaşıtmışlar
Soytarısıyla yalancısı bu köyün bir gün gelmiş elele vermiş
Bildik beyaz camın içine girip siyah yalanlar söylemiş

Onların baktığı yerden bütün köy çok aptalmış
Çünkü aptal olmasalar böyle aldanmazlarmış
Değil mi ki bütün köy olana bitene ses çıkarmadan bakmış
O zaman başlarına gelenlere müstahaklarmış

Ah ne güzel ninniymiş bu cehalet
Herkes dalıp uyumuş niyahet
Top atsan uyanmazmış ne rehavet
E benim köyüme ee ee

Aslında köyün akıllısı çokmuş alimi dedesi filozofu çokmuş
Var diye bas bas bağırıyorlar ama hiç birinin söz hakkı yokmuş
Çünkü bilene düşünene yazana kargaların itirazı çokmuş
ve onlardan öğrendikleriyle kurnazlar herkesi uyutmuş

Güzel köyüm ne zaman uyanırsın
Bu duruma ne kadar dayanırsın
Sanmaki uyurken kazanırsın
Hadi köyüm ne zaman uyanırsın

Haberci'de arka kapak tam sayfa ilan 20 TL !

Yeni proje ödevi gazete çıkarmak Derin Bey'in. Ama geçen seneden farklı olarak bu sefer adım adım ilerliyorlar öğretmeniyle beraber. Hala zamanını iyi kullanamıyor ve Türk milletinin klasik özelliği son dakikada her şeyi yapıyor ama daha planlı tabi geçen hayvanlar alemiyle kıyasladığımda.


Tabi bu sene daha rahat okuyor ve yazıyor olması da büyük avantaj. Her adım sonrası Şükran Öğretmen'le toplanıp bir sonraki aşamayı konuşup yapacaklarının altına imza atıyorlar.



Gazetesinin adı HABERCİ.

Haberci'nin logosu bir dünya, renkliliğini göstermek için her harfi ayrı bir renkle boyadı. Sloganı da "haberinizi
yapar". Gazete projesinin en başından beri bana reklam alabileceğini anlatıyor. Her sayfanın fiyatı farklı. 3TL'den başladı en son dün akşam arka kapakta tam sayfa ilan için 20 TL istedi. Ama bu parayı Metin Bey'in vermesi gerektiğini de vurguladı. Belki kermeste gazetelerini satabilirlermiş. Bütün Yeni Nesil'e reklam olacakmış. 20TL'den aşağı olmazmış. Zamanında getirmem gerektiğini de ekledi yoksa yetişmezmiş.


En önemli haberi artık uzaya gitmenin çok kolay olduğu. Bir köşesi var adı Derin'in
Denizinden. İçine ne yazacak şu anda bilemiyorum. Fokların tehlike altında olduğu, başka okullara kitap yardımı, bulmaca, karikatür, resim, film tanıtımı, spor köşesinde artık çok popüler olan buz hokeyi, Sağlık köşesinde H1N1 ile başetme yolları, arka kapaktayeni yıl hediye seçenekleri. Akşam daha önce seçip kestiği resimlerden en çok istedikleri ile haberlerin fotoğraflarını yapıştırdı ve başlıklarını yazdı. Yaptığından pek memnundu. Bakalım haberleri nasıl dolduracak. Merakla bekliyorum. Tabi 2 gündür var olan ödevi son akşama bırakınca sabah erken kalkıp bir de Türkçe ödevini yapması gerekti.

Ben de asistan şeklinde düz yazması için cetveli tutmak, yapıştırıcı ortalığa dağılmasın diye kapak açıp kapatmak gibi ulvi işlerle meşguldüm. ÇOK eğlendim yani.Gazetenin son halini de paylaşırım sonra.


22 Aralık 2009 Salı

davranış her şeydir...

Bir varmış bir yokmuş, kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç kıl saç görmüş.

"Hımm, demiş galiba bugün saçımı örgü yapacağım!!." Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş!!.

Ertesi gün kalkmış,aynaya bakmış,kafasında
iki tel saç kalmışmış.... "Bugün saçımı ikiye ayıracağım demiş." Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş..

Bir ertesi gene kalkmış, aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var. "Tamam, tamam demiş...artık bugün at kuyruğu yaparım..." Öyle de yapmış, ve çok çok güzel bir gün geçirmiş...

Daha bir ertesi,
aynaya baktığı
nda,kafasında bir tek tel bile kalmamış!!!. "WoW!" diye bağırmış, bugün saç derdim yok!!!!"

Davranış herşeydir!!!.

Gerektiğinden kibar ol!!!,
Tanıdığın herkes kendi savaşını yaşamakta zaten!!!!. Basit yaşa, cömertçe sev, yürekten düşün sevdiklerini, tatlı konuş.......

Hayat, fırtınanın geçmesini beklemek değildir ki!...
Yağmurda dansetmeyi becerebilmektir!!!!!!.

pırıl, pırıl...

Dün akşam anneanneden aldım arabaya bindik, pürtelaş çanta karıştırıyor. Küçük bir hediye paketi uzattı. Sana bi hediye aldım,pırıl pırıl olacaksın:) Babam çok şaşıracak ama O'na göre bir şey bulamadım dedi.


Taktım parmağıma tam oldu. Arabanın karanlığında O'nun gözleri taşlardan daha çok parlıyor. Ben ağlamaklı.


Nasıl aldın paran var mıydı, parmağımı ölçüsünü nerden bildin dedim. Parayı Can'dan borç almış, beğenmiş, paket yapar mısınız lütfen demiş. Bu kadar basitmiş. Yarın bana 10 TL vermen lazım, Can'a borcumu ödemeliyim, biraz da üstüne para versen iyi olur aslında kermes yarın da devam edecek dedi. Bir kaç şey daha var beğendiğim.

Artık pırıl pırıl parlıyorum anlayacağınız, biraz da şaşkın. Ne zaman büyüdü bu çocuk. Daha neler bekliyor bizleri.

21 Aralık 2009 Pazartesi

seneye ne yapıcaz??

Bu hafta sonu epey telaşlı geçti. Zaten son iki haftadır hazırlandığımız sunumlar ile oldukça yoğun olan çalışma tempoma iki ara bir dere Derin Bey'in doğum günü organizasyonunu sıkıştırdık.Collesium'un dinlenme bölümündeki buhar odası ve hamam hayallerimi süslüyor.


Sanırım 15 çocuk vardı. Bu seneki organizasyon için alt katımızdaki yönetim odası için izin almış olmamız büyük bir şans oldu. 14.00 gibi başlayan partimizin son misafirlerini 23.00 gibi uğurladık. Derin Bey dün sabah halinden pek memnundu. Umarım diğer çocuklarımızda keyif almıştır.

Cuma okuldan dönünce elinde Mr Muscle yardımımıza koştu cüce'cim. Ardından partide çalacağı müzikleri ayarladı. Hangi oyuncakların aşağı ineceği konusunda fikrini söyledi.

Pasta konusunda tüm ısrarlarıma rağmen şekilli pasta istemediğini tarifini Dr. Oetker'den aldığımız!( reklam filminden bahsediyor) çilekli pasta dışında hiç bir pastayı kabul etmeyeceğini belirtti. Çileklerin üzerindeki suratların reklam çekimi için yapılmış özel bilgisıyar efekti olduğunu bildiğini o konuda ısrarcı olmadığını da ilave etti. Spordan dönünce dolaptaki pastaya bakıp "dünyanın en iyi annesi "ünvanını kazandım. İsteyince nasıl kibar oluyor anlatamam.

İşte bir kaç kare ile doğum günü partimiz:













Bütün bunlardan sonra bu sabah kapıdan çıkarken yaptığımız konuşma şöyle:

"Anne seneye ne yapacağız doğum günümde?

" Derin'cim daha yeni bitti bu seneki parti, seneye tekrar düşünürüz."

" Yok bence şimdiden planlayalım sonra son dakika telaş yaşamak istemiyorum"

!!!!







14 Aralık 2009 Pazartesi

değişmeyen ifade...







İşte her yıla bir resim. Görüldüğü üzere surat hep aynı muzur surat. Artık daha sert bakıyor ama.

işte tanışma hikayemiz...



2002 yılında sabah 05.35'de tanıştık kendisiyle. işte ilk fotoğraf.





O kadar uzun beklemiştik ki kendisini, en son tehdit ederek getirttik. Hala rahatına düşkün minik cüce. Dün gece saat 02.00'de tekrar yaşadım aynı duyguları. Yoğun kar yağışları nedeniyle ha doğdu ha doğacak eve gidemeyip 15 gün komün hayat yaşamıştık. Artık yarına kadar bekler, son suni sancıyı da dener olmazsa öğlen sezeryanla alırız demişti doktorum. Sabah yedide hastanede olacaktık. Gidip saçıma fön çektirdim, Mamaza'da cheescake sosu yaptım ve son çocuksuz akşamımızı evde geçirelim diye eve gittik sevgilimle. Bloodymary'lerimizi yapıp, duygusal bir film izledik. Ara ara regl ağrısı gibi bir sancı geliyor ama çok
da önemli değil, zaten sabah hastaneye gideceğiz. Bu arada gelen sancı sıklığını Bahadır not alıyor. Saat 01.00'i geçince tüm hazırlıklarımız tamam yattık. Ama daha bir kaç dakika olmadan tuvalete gitmem gerekti . Hafif kanama başlamış. Hastaneyi aradık. Arzu'yu aradık, yola çıktık. Net olarak hastaneye kadar böyle giderse epidural ile çok da korkunç olmaz bu iş diyorum kendi kendime. Yoldan Arzu'yu da aldık. Hep söylerim kendisi göz makyajına kadar full dergiden çıkmış gibiydi. Hastaneye vardığımızda saat 02.30 'a geliyordu. Genç bir doktor nöbetçiydi. Muayene ettiğinde suratında öyle bir ifade vardı ki daha önce doğuma girdiniz di mi diye sormuştuk. Doğum başlamış çocuk doğdu doğacak. Epidural zamanı geçmiş. Ben gayet sakinim ama Moşe yetişir zaten diyordum. Nasıl rahat rahat konuşuyorum, hiç susmuyorum. Bahadır tüm doğum boyunca yanımdaydı. Sesi ciddi gür çıkıyordu bücürün. İlk söylediğim "aaa karnım indi" oldu. Bir de saçları vardı ki off yani. Burcu çok üzülmüştü kel değil diye. Ama o saçlar hala uzayınca süperler. Doğumdan çıktığımda ertesi gün spora gidecek gibi hissediyordum. Çok ama çok rahat bir doğumdu. Oysa nasıl kararsızdım sezeryan ve normal doğum arasında. Sevdiğim herkese öyle doğum diledim. İlk bir kaç saat çok hızlı geçti. Sabahın o saatinde Cadı Elif'i arayıp haber vermiştik. Nasıl bir heyecan, hastaneye gelen giden dost, arkadaş... Sonra eve gidince anladık artık 3 kişi olmuştuk. Aynı surat ifadesi, aynı hareketlilik, aynı küçük burun, aynı tombiş yanaklar ve aynı gülüş ile 7 yıldır birlikteyiz. Gülüşün hiç solmasın küçük kuzum, iyi ki varsın. Seni çooooooooooooook seviyorum.