28 Nisan 2009 Salı

ilkokul1.sınıfta derste neler yapılır?







Sınıfta yeniden yerler değiştirilmiş. Derin tekrar Ece ile oturmaktan çok mutlu olduğunu anlatıyor. Lila çok konuştuğu için dersi dinleyememekten yakınıyordu. Peki Ece ile hiç konuşmuyor musunuz derste diye sorunca konuşuyoruz ama farklı yöntem kullanıyoruz dedi. Nasıl farklı yani diye sorgulayınca ne öğrendim biliyor musunuz ? Arkadaşlar ne söyleyeceklerse birbirlerine yazıyorlar kağıda. Biz ilkokul birde böyle şeyler yaptık mı hatırlamıyorum ama çok da zannetmiyorum. İnanamadım cücelere. Geçen 23 Nisan'da ajans'a geldik Derin'le. Biz toplantıdayız. Derin'de ödevini yapmaya çalışıyor, toplantıyı da Metin Bey olduğu için bölmemek üzere ciddi çaba sarfediyor. Aynı yöntemi kullandı afacan. Sürekli bir şey yazıp cama yapıştırıp bana gösteriyor. Neler yazdığının türkçesi: "Benim canım ödev yapmak istemiyo, eğlenmek isityo", "ödevimi yapamıyorum bilgisayarda". Bakalım daha nelere göreceğiz:))

27 Nisan 2009 Pazartesi

günün sözü

Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğümdür. çin atasözü

Ask ve umut üzerine...


Bir yerde okumuştum Kaynağını hatırlayamadığım için yazamıyorum; aşk ve umut hiç bitmesin:))

dedi ki :seni seviyorum ve hep seveceğim haberin olsun...
içimde can çekişmekte olan o koca sevdayı ayağa dikti yeniden güçlüydüm artık hiç olamadığım kadar beni seviyorsa eğer ve hep sevebileceğini söylüyorsa
anlamı yoktur gitmelerinin,
gidiyorsa dönecektir ve belki de birgün hiç gitmeyecektir..
sustuğum içime attığım tüm kelimeleri söyledim
birden peki ya vazgeçersen_?
hayır dedi vazgeçmeyeceğim
çünkü aşk oldukça umut, umut oldukça aşk her zaman vardır..
umudunu yitirmediğin sürece yanındayım dedi ve gitti
ilk defa bir gidişi acıtmamıştı yüreğimi bu kadar...
şimdi hep umudum var geleceğimize dair, geleceklere dair..
çünkü aşk ve umut her zaman var.

nene'ye sevgiler







Nisan'ın son günleri için oldukça soğuk bir gün. Hatta sabah vapur'la geldim, yürürken dondum. Halbuki her yerde çiçekler açtı, içimizde bahar coşkusu...Ama yok işte, kaldık öyle ortada. O yüzden biraz içimiz açılsın istedim. Özellikle otoban kenarlarında bolca rastladığımız katır tırnaklarını her gördüğümde Sümer Teyze'yi sevgiyle anıyorum. Çok severdi katır tırnaklarını. Neden katır tırnağı denmiş bilmiyorum ama bu sarı sarı çiçekler çok güzel görünüyor. Bir de erguvanları çok severdi. Ne şeker, hayat dolu bir insandı. Derin'le çok vakit geçiremediler diye üzülüyorum. Nene'yi kaybettiğimizde Derin 3 yaşını 3 ay kadar geçmişti. Belli anıları var hatırladığı. Ama çok da bir şey hatırlamıyor insan sanırım bir süre sonra. Gerçi unutturmamak adına her fırsatta kendisini anıyoruz. Uzun zaman nene bulutlardaki toysrus'dan oyuncaklar attı yastığın altına mesela, anneler gününde doğm gününde resimler yapıp gökyüzüne uçak olarak attık. Hatta bir ara Derin öyle güzel bu konuyu işlemeye başlamıştı ki " anne nenem tatile gitti galiba, uzundur oyuncak falan atmıyor " demeye başlamıştı. Sonra "ben biliyorum siz alıyorsunuz o oyuncaklarııı" dedi. Bunun neneyi hatırlamak için bir fırsat olduğunu anlatmıştım ben de. Nur içinde yatsın. Keşke sevdiklerimizden hiç ayrılamasak...

24 Nisan 2009 Cuma

motorcu mu, denizci mi?







Bugünlerde ajansta motosiklet sektörü ile ilgili çalışıyoruz. Derin'in motosikleti çocukken ne kadar çok sevdiğini hatırladım. Hala da bayılıyor. Kanuni ile çalışırken Kanuni'nin çocuklar için olan bir motosikleti vardı, görür görmez doğumgünü hediyesi olarak istemişti. "7 yaşından küçükler binemiyor, 7 yaşına gelince bakarız demiştim". Bu sene doğumgününde fil hafızalı cüce hatırlarsa bu sözümü şaşırmam.

Gerçi adam macera adamı. Tekne üzerinde de, kaydıraktan kayarken de, "kayak yapmak istiyorum, ne zaman gidicez ve ben öğrenicem" diye sorarken de aynı tutkulu ifadeye sahip kendisi. Bakalım şimdi istediği şeylerin ne kadarını gerçekten büyüyünce de isteyip yapabilecek.

Atatürk geldi duşmanı yendi:))














Dün elimdeki imkansızlıklar nedeniyle başaramamıştım. 23 Nisan vesilesiyle Derin'in Atatürk ile ilgili daha önce ezberlediği bir şiiri paylaşmak istemiştim.

Ocak 2006'da Derin tam 4 yaşında. O günlerde Atatürk ile ilgili öğrendiği bir şarkı dilinden düşmüyordu. Ekte izleyeceğiniz biraz karanlık olan video'da dinleyeceksiniz.

Bugün aynı cüce 10.yıl marşını söylüyor. Daha tamamını değil tabi ama, eminim yakında hepsini ezbere söyleyecek. Atatürk'ü tanıması, anlaması için elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız da.


Yukardaki Akkök ilanında da söylediğimiz gibi: " içinizdeki çocuğun daima hayat dolu olması dileğiyle... "



10. YIL MARŞI
Çıktık açık alınla on yılda her şavaştan;

On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.

Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;

Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört baştan.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.

Bir hızla kötülüğü geriliği boğarız,Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.

Türk'üz bütün başlardan üstün olan başlarız;Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.

Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.

Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını.

Bütün dünya öğrendi, Türklüğü saymasını.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;

İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz;Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülkeye biz;

Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.

Söz : Behçet Kemal ÇAĞLAR Faruk Nafız ÇAMLIBEL

23 Nisan 2009 Perşembe

23 nisannn kutlu olsun!







Bugün 23 Nisan. Neşe doluyor insan:))Sabah işe gidip biraz çalıştık ama, yaşasın 23 Nisan, geri kalan günde tatildik. Törene gittik. Her törende okulu seçerken doğru karar verdiğimizi düşünüyorum. Süper bir törendi. Böyle törenlerde vatan, millet, cumhuriyet, gelecek her birini çok içten duygularla yaşıyoruz. Atatürk'ü anmak ve yaptıklarına saygı duymamak mümkün değil. Bugün en az 3 kez keşke bizler en az 3 çocuk doğursaydık diye düşündüm ve söyledim. Tüm çocuklara bakıp yarınlara umutla baktım. Hele törenin sonunda 10.yıl marşını hep birlikte canı gönülden söylemek, Derin'in 10.yıl marşını okuması mükemmeldi. 1. sınıflar dans gösterisi yaptılar. Biz 1-A sınıfı olarak "Kaskas" dansı (Derin Kafkas diye her zaman söyleyemiyor, Kaskas diyor) gösterisi yaptık, 1B'de Hint dansı yaptı. Diğer sınıflardan da Yunan, Brezilya tüm ülke dansları vardı anlayacağınız.
Bütün cücelerle gurur duyduk. Nice 23 Nisan'lara...

20 Nisan 2009 Pazartesi

doğru tercih

Biraz önce bir yazı okudum. Dilara ALEMDAR diye biri yazmış. Bu yazı Doğru Tercih adlı siteden alıntıdır.


Hayatımızda söz sahibi biz miyiz yoksa başkaları mı bizim adımıza seçim yapıyor? Hangi okula gideceğimizden, nerde çalışacağımıza; nasıl yaşayacağımızdan, kiminle evleneceğimize kadar hemen her konuda hayatımızın bütün evresinde seçim yapmakla karşı karşıya kalırız.


Önümüze sürekli yollar çıkar. Bunlardan hangisinin doğru olduğuna karar vermek tamamiyle bizim elimizde. Bu hem bir şanstır, hem de bir his.


En kötüsü de hayatımıza çıkan güzellikleri görmeyip reddedip; sonra farkına varıp onun pişmanlığını yaşamaktır. Öyle bir an gelir ki, keşke bunu değil de öbürünü seçseydim deriz; ama çoktan geç kalmışızdır. Aslında zararın neresinden dönülse kardır.


Her seçim bir başkasından vazgeçmektir. Ne olursa olsun sonunda pişmanlık da olsa; hiç denememektense deneyip görmek daha iyidir. Hayat bizim, sevabıyla günahıyla. Seçimlerimiz de bize aittir.

Öyle bir durumla karşılaşırız ki, karar veremeyiz. Acaba hangisini seçmeliyim? Böyle bir durumda hemen terazi yöntemini uygulayın. Seçeneklerden birini bir kefeye diğerini diğer kefeye koyup, artı ve eksilerini yazarak, hangisinin ağır bastığını görebilirsiniz. Bunu her konuda deneyebilirsiniz. Yeni bir işe başlarken, ev değiştirirken ya da eş seçerken.

Duygularınızla mantığınızı her zaman dengede tutun ve içinizden gelen sesi de hiç susturmayın.


Hayatımızda seçimlerimiz bizi farklı yerlere sürükler. Bunu yaparken de, çok bol zaman verilmez bizlere. Bazen bir anlık karardır; attığın bir adım belki de atacağın daha büyük bir adımın önüne geçer. Eğer siz mutlu ve huzurluysanız, kim ne derse desin önemi yoktur.

Yaptığın seçimin arkasında durabilmek, savunabilmek ne büyük bir meziyettir. Kafanı yastığa koyduğunda rahatça uyuyabildikten sonra; doğru seçim yapmışsın demektir.


Kesinlikle uğruna vazgeçtiklerimizi kafamıza takmayalım, yolumuza devam edelim. Her işte bir hayır vardır derler.
Hayatta doğru seçimler yapmak ve bu tercihlerde de mutlulukları yakalamak temennisiyle...

cumartesi- masaj banyosu...

Cumartesi veli toplantısı sonrası bakımda olan arabayı almayı başardım. Süha ve Lian'a yardımları için takrar teşekkürler. Arkasından 3 çocuk ve ben plan yapmaya başladık. Önce parka gidip arkasından da spora gidecektik. Veli toplantısı nedeniyle yüzmeye gidememiştik.
Veli toplantısı sırasında okul bahçesinde toprakla oynayıp birer toprak insan haline dönüşmüş 3 cücenin benden bir ricası vardı: Eve gidince masaj banyosu yapmak:))

Bunu ilk Derin'e yapmıştım. Sonra Derin konuyu o kadar ballandırarak anlatmıştı ki diğer bücürlerde olaya dahil olmuş ve mest olmuşlardı.

Şimdi diyeceksiniz ki 6 yaş gurubu nasıl masaj banyosu yapar? Şöyle anlatalım: Önce banyoda mumlar yakılarak bir ortam oluşturuluyor. Sonra alt salondan ben müzik açıyorum banyo kapısı kapalıyken bu hafif, dinlendirici bir müzik oluyor. Küveti doldurup içine kekik lavanta karışımı masaj yağını da döküp yalnız bırakıyorum. Herkese tavsiye ediyorum. Özel ötesi bir his yaratıyor hepsinde.

Son olarakta yemekte pizza istiyorlardı. Tamam dedim hepisne ne de olsa telefonumu untutuğum için 2 kez gittiğim Dudullu yollarında hiç sesleri çıkmadan sabırla beklemişlerdi.

Önce parka gittik. Collesium'un orada bir park var. Uğur park. Çok güzel bir yer. Üstelik bir de genişletilmiş, yeni şeyler de eklenmiş. Hava muhteşemdi. Yaz gelmişti sanki. Kitabımı yanıma almadığıma ve fotoğraf makinemin olmadığına çok pişman oldum. Yüzme bölümü de süperdi. 3 çocuk olunca 45 dakika yüzmeyi bile başardım. Derin küçük bir kıskançlık krizine tutuldu ama çabuk atlattı. Sebep; Gizem omuzuma yaslanmış. Waaaaw. Bu krizin atlatılması sırasında beni Mezzaluna da yemek konusunda da ikna etti tabi.
Bu araya bir de hamam sefası soktuk. Erkekler ayrı biz de Gizoş'la ayrı keyif yaptık. Derin ve Baha'daki yalnız bütün bunları yapmanın verdiği gurur ifadesi görmeye değer doğrusu. Çok adam adam oldular. Derin'in ilk hamam keyfini daha sonra anlatırım.
Sonrası da çok keyifliydi. Elvan da gelince şarap, pizza, sohbet biz devam ettik. Çocuklar da oturup resim yaptılar. Gece uzundu. Tek sorun masaj banyosunun bir gün sonraya kalmasıydı. Ama hayat seçimlerimizden ibaret öyle değil mi? İyi haftalar

günün sözü

Çocuğuna küçük şeylerden zevk almasını öğreten ona büyük bir servet bırakmış olur. Etienne Gilson

18 Nisan 2009 Cumartesi

2. veli toplantım...

Bugün ilkokul hayatımızdaki 2. veli toplantımızı yaşadık. Sabah 10.00 ile 12.30 arası bir öğretmenden diğerine sıra bekleyerek geçirdik. Tekrar söylemek istiyorum ki okulumuzdan ve öğretmenlerden dolayı çok şanslıyız. Özellikle Şükran Öğretmene hayran olmamak elde değil. Böyle bir sınıfta mucizeler yaratıyor. Ben hala ilkokul öğretmenim Güner Acuner'i sevgiyle anıyorum. 40 çocuktuk ve her sabah ve her akşam kadını öperdik. Şimdi düşünüyorum da inanılmaz geliyor. Ama okul sevgisini , okuma sevgisini bize o kadar güzel aşılamıştı ki ne diyebilirim.
Derin Bey ile ilgili yorumlar ise şöyle: Çok hareketli, enerjik, hayal gücü geniş, kazanamadığı zaman hala malesef küsen, ama ilk döneme nazaran daha iyi. Gittikçe oturacak umudunu hepimiz taşıyoruz. çok sevimli ve bunun farkında. Bazı durumlarda tamam anladım diyor, aslında dinlemiyor ve bu nedenle de yanlış yapıyor. Bu konuda törpülenmesi lazım. İlerde sorun olabilir. Ama genel olarak uyumlu ve tabi ki popüler.
Her geçen gün çocuk yetiştirmenin çok zor olduğunu görüyorum. Aslında çok ayrı bir boyutu da var. Her biri ayrı bir hamura sahip ve ona istediğin gibi şekil vermek senin elinde. Bir anne ve baba olarak bir çocuğun hayatını istediğin gibi şekillendirebiliyorsun. Bu da itiraf ediyorum ki biraz korkutuyor.

yaşasın 18 nisan:))


Astroloji konusunda çok şey bilmiyorum ama yay burcunun tüm özelliklerini taşıdığıma inanıyorum. Hatta cüce de kesin bir yay burcu adamı. Gençliğinde kızlar yandı demek istiyorum. Çok sevdiğim arkadaşım Erol, tanıdığım yay burcu erkeği olarak seni de anmadan geçemeyeceğim. Umarım oğlum tam olarak sana benzemez. Ama bugün venüsün geri gidişi durmuş. oley!!!!! Büyük bir hızla da olduğu yere gelecekmiş. 14 Aralık'ta bunun hayatımızı çok kötü etkileyeceğini söylemişlerdi. Öldürmeyecek ama süründürecek demişlerdi gerçekten öyle hissettim. Bugünü bir dönüm noktası olarak kabul etmek istemiştim. Umarım her şey güzel olur. Buna yürekten inanmak istiyorum. Polyana'mıym neyim? :))Aslında ne olacaksa o olur felsefesine yürekten inanmakla birlikte yüreğimdeki polyanna hep var ve sanırım hep de olacak. Hepimiz için her şey güzel olsun:)) Sevgilerimle.

17 Nisan 2009 Cuma

su


Okul başladığından beri çocuğa su matarası alma konusunda tembellik yapıyorum Bir tane vardı içinde su kalınca koku yapıyordu. Şişe su veriyordum, o da unutmazsam. Sene bitmek üzere ama sonunda süper bir suluk'umuz oldu. Sturbucks'dan aldığım kabı Emincan'ın tasarımıyla kişiye özel hale getirdik:)) Teşekkürler Emin'cim.
Hiç susuz kalmamamız dileğiyle...İyi haftasonları.

Günün 2.ödülü....






















Bugün 2. bir ödül daha aldım ve benim için değerli bir ödül. Okuldan bir mail geldi. Derin'in 3. dönem karnesi. Dosya ekleniyor mu buraya bilemiyorum ama gerçekten sevindim. Biz tabi böyle ara değerlendirmeler filan bilmiyorduk. Gelişim düzeyine uygun ya da gelişim düzeyinin üzerinde deyimlerini yeni duyuyoruz. Biz karnemizi alıp eve giderdik. Bakalım daha neler göreceğiz. Teşekürler minik'cim.
Başarıların devam etsin ama en önemlisi adam gibi adam ol yavrukuşum. Seni çok seviyorum:))

ödül günü müdür nedir?



Blog sahibi olmamızda büyük emeği olan çok sevgili arkadaşım Sibel'cim bana bir ödül vermiş. Ağzım açık kaldı tabi. Ne diyeceğimi bilemedim. Çok teşekkürler:)) Bu ödülü alınca işim bitmiş olmuyormuş kurallarını da uygulamak lazımmış...
Kurallar şöyle :kural 1 - ödülü veren kişinin linkini yayınlamak: http://tibetdiyari.blogspot.com/

kural 2 - Hediyeyi paylaşmak.
kural 3 - Hediye verdiklerini haberdar etmek. Şimdi bu alan benim için çok yeni tabi. Kiminle paylaşmam gerektiğine karar vermedim kuralları irdelemem lazım. Gün içnde döneceğim. Tekrar teşekkürler Sibel'cim.

16 Nisan 2009 Perşembe

Bazılarının, sadece normal olmak için ne büyük çaba sarf ettiğini kimse fark etmiyor. Albert Camus

günün sözü

Gölgesiz mutluluk olmaz, bak güneşte bile leke var. Konfüçyüs

neden çocuklu evlerde çok çamaşır yıkanır?




Dün akşam eve giderken Derin yolda uyumuştu.Çarşamba'ları ödev günü, gidince uyandırmak için duşa soktum kendisini. Sonra da giyindi, oturup dersin yaptı. Yatmadan önce Avrupa yakasını reklam olana kadar izleme izni almıştı. Diş fırçalayıp tuvalete gitti, bir baktım duş sonrası giydiği eşofman ıslak. Aceleden eşofmanı tam indirmemiş ve çişinin yarısını üstüne yapmış, zaten bir değişmişti yan gitti 2. eşofman da kirliye. Yatmadan içilen süt de sabah üçüncü eşofmana neden olmuş anlayacağınız. "Ne oldu, niye değiştirdin eşofmanı" diye sorunca cevap süper: "Kilot da değişti ama yatağı kurtardık:)), ona hiç çiş gelememiş" dedi. Nerden buluyor bu lafları anlamıyorum.

rüya.


Bu sabah tam uyanmadan bir rüya gördüm. Özle'cim sıkı dur rüyamda sen vardın.
Ajans'a dönmüşsün ve sana bir iş vermişiz, ama sen diyorsun ki daha zevkli başka bir iş olsaydı keşke. Ben ve Deniz Köker'de seni aslında bu işin çok zevkli olduğuna ikna etmeye çalışıyoruz. İş kaplumbağaların hayatı! Çizgilerle aslında kaplumbağanın yaşını da öğreniyorsun diyoruz, ne kadar keyifli hayvanlar aleminden bir sürü yeni şey öğreneceksin diyoruz, diyoruz da diyoruz.
Derin geldi, uyandım, sonra ne oldu bilmiyorum. Nedir acep meali? Hani kaplumbağa ev denir öylemi dir yoksa Özle gerçekten yuvaya dönecek o mudur bilemedim. Hayırlısı:))

15 Nisan 2009 Çarşamba

Derin'in eve katkısı...

Bugüne kadar izleyemeyenler ve bilmeyenler için Derin Bey'in ilk gerçek reklam filmi denemesi. Kendisi "eve katkı" sağlamak için para da kazandı. Gerçi O'nun "eve katkı" anlayışı bizimkinden biraz daha farklı. O Riva'da ev yaptırmak için para saklıyor, ben okul taksidi diyorum. Ağaç ev dahil her şey kafasında hazır. Mimar olmak istiyor, sürekli proje üretiyor çocuk.

Önce İnşaat Mühendisi olmak istemişti, sonra mimar olmaya karar verdi. Kendi ofisi olup patron olacakmış. Bir ara Bahadır'a "ben de börekçi olmak zorunda mıyım" diye sormuştu. Çok komikti. İlk inşaat mühendisi konusunda da çok şaşırmıştım, itiraf ediyorum. Ana sınıfında herkes bir meslek seçip sunum yapacaktı. Derin ve karşısında inşşat mühendisi çok tuhaf gelmişti bana. Ama kendi seçmiş. Sunumunu dvd'ye kaydetmiştik. İnanılmaz bir şey. Artık sunum yapmak için 5 yaş yeterli. Benim ilk toplum karşısındaki sunumum 1996 yılında filan. Nasıl da değişiyor her şey. Kimbilir daha ne farklar olacak bu iki nesil arasında.

14 Nisan 2009 Salı



Hayvanlar alemi ödevinde ben zaten biliyorum dediğinde Derin'in neler yaptığını göstermek istiyorum. İsteyen arkadaşlara son yaptığı sunumu da gösteriririm. Sorduğu sorular şöyle:
İlk resim: Kaplumbağa; Kaç noktan var?, kaç ayağın var?, o hantal kabukla naparsın?, sanırım son soruda seyahat etmeyi sever misin? o tam anlaşılmıyor kendisine soracağım tekrar.
İkinci resim: Timsah: Gücün ne kadar?, neler yaparsın?, banyo yapar mısın? neler yersin?
Üçüncü resim: Yarasa: Özelliklerin ne?, ne zaman kalkarsın?, ne zaman yatarsın? yuvan nerde?
Süper di mi? Hayal gücüne bayılıyorum bu çocuğun:))

Derin Bey arkadaşında kalıyor.


Evet bu akşam Derin Bey arkadaşında kalacak. Biraz hüzünlendim. Dünden beri herkes nostaljik takılıyor, ben de bugün Derin'in ilk dışarda kalışını anlatmak istiyorum.

Bir pazar günü Arzu'larla balık yemek için Mehmet Usta Kireçburnu'ndayız. (Bu arada çocuk sahibi arkadaşlar için Mehmet Usta'daki 4metrekarelik oyun odası bulunmaz nimet. En son yine Arzu'larla sevgililer gününde aynı mekandaydık. Arada yemek yerken gördüğümüz zaman hariç çocuksuz gibiydik. Hem rakı- balık, hem uygun fiyat, hem de neredeyse çocuksuzmuş gibi geçirdiğiniz bir zaman dilimi) Derin henüz 3 bile değil. Yemek bitti hadi gidiyoruz dedik 2 bücüre. "Yaaaa ama daha oynuyoduk" derlerken Ali ortaya bir laf attı. "Derin hadi gel sen biz de kal, yarın bırakırız biz sizi yuvaya". Derin hemen "tamam" dedi. Biz Bahadır'la kalakaldık. Ne diyeceğimizi bilemedik. Adam o akşam aldı çantasını ve dışarda kalmaya başladı. Ertesi sabah aradık ne oldu, nasıl geçti demek için. Derin'in Bahadır'a cevabı: "Baba kahvaltı yapıyorum, şu anda konuşamam. Sonra görüşürüz, byeee" Daha tam cümle bile kuramıyordu. O gün bu adam 9 olmadan kendi evine çıkar demiştik.

Bir sonraki dışarda kalışı 2004 1 Ocak gecesi. Ayşegül öğretmeni kendisi ile vakit geçirmek istiyordu. 1 Ocak öğleden sonra arayıp müsaitseniz Derin'i alabilir miyim dedi. Götürdük, Yedikule'nin oralarda bir parktayız. Sonra Ayşegül bize siz birlikte bir şeyler yapabilirsiniz diyince biz yine ne yapacağımızı bilememiştik. Sonra Fransız sokağında dolaşıp bir şeyler içmiş meraktan kıvranmıştık. Sonuçta evet Ayşegül öğretmeni ama ailesi nasıl, kendisi kimdir bilmiyorduk. Sabahı zor etmiştik. Bizimkinin yine umrunda değil, hatta sonraları Ayşegül'e "annene sorsana ne yemek var, kalkan varsa annnemleri arayalım ben size gelirim dediğinde 4 yaş civarlarındaydı.
Haftasonu programı sonrası Can'larda kalma kararı almıştı zaten . Bu sabah tüm programı yaptı. Anneanneyi ve okulu gider gitmez aramamı tembihledi. Anneannesi merak edermiş, aramazsam Hatice abla'da izin vermiyormuş gitmesine. Bana da bir öneride bulundu: mor ayıcığım ve boncuk'u alırsan sana beni hatırlatır.
Ne diyim; çocuk özgür ruhlu...

Özleeeee seni çok özledik:)


Aramıza hoşgeldin Özlecan. Seni gerçekten çok özledik. Ne zaman geri döneceksin bilmiyorum ama Ömer artık büyüsün, kriz sona ersin, sen de yeniden Piramit'li ol artık istiyorum. Eski Piramit'i geri istiyoruz. Özle'mizi geri istiyoruz.

13 Nisan 2009 Pazartesi

vız vız olarak anılmak ve aslında yanlış anlaşılmak...






Bir akşam Derin yokken Baha ve Gizem'le arabadaydık. (Bilmeyenler için Baha ve Gizem, Derin'in en iyi arkadaşları, hatta bu 3 bücür kendini üçüz sanıyordu) Baha uyumuştu, Gizem'le sohbet ediyorduk. Gizem acıktığını söyledi. Ben de "yemeğe az kaldı, istersen Derin'in sütlerinden birini iç ( arabada sürekli küçük süt bulundurmaya çalışıyoruz acil durumlar için), şimdilik seni idare eder "dedim. "Yok içimiycem, Derin sonra vızıklar" dedi ve içmedi.

Derin'e dün sabah yolda bunu anlattım ve bak en yakın arkadaşlarından biri seni böyle tanımlıyor. Aslında sen Gizem sütünü içse bir şey demezsin ben biliyorum ama bak öyle düşündüğü için aç kaldı arkadaşın dedim. Bir üzüldü cüce ama ben bir şey demezdim ki sonra "anne şimdi giderken süt alalım Gizem'lere" dedi. Halbuki herşeyini paylaşır kuzucuk Baha ve Gizem'le. 2nokta 3aylıktan beri arkadaşlar. Yuva arkadaşları. Derin'in toplam yaşamının şu anda 6nokta 4 olduğunu düşünürseniz ömürlerinin 2/3'ünü birlikte geçirmişler. İnşallah dostlukları hiç bozulmasın, hayatta hep birbirlerine destek olsunlar.

İçimizden öyle hissetmesek de bazı davranışlarımız, söylediklerimiz ve yaptıklarımız bizi başkalarının gözünde farklı bir yere konumluyor. Bu kişiler sevdiklerimiz olunca daha da üzülüyoruz yanlış anlaşılmaktan.
Uzun zaman birlikte geçirdiğimiz kişilere karşı köreliyor ve önyargılarla mı davranmaya başlıyoruz diye düşündüm.

Yay burcu çocuğu

Malumunuz Derin Bey yay burcu çocuğu. Aşağıdaki yazıyı okuyunca çektiğimiz mücadeleyi düşünürken"haaaaaaaah, işte bu yüzden" diyebiliyorum.

Cuma akşamı evde yoktuk, cumartesi doğumgünü vs programı, arkasından pazar gününe de program yapınca klasik bir cumartesi akşamı diyaloğu yaşadık. "Derin'cim ödevlerini bu akşamdan bitir ki sonra zorlanma" söylemlerim ve Derin'in" biraz arkadaşımla oynayıp sonra yapıcam anne, yemeğimi yedikten sonra yapıcam anne, şu star wars bitsin yapıcam anne" sonrası ödev kağıdı karşısında bir o tarafa bir bu tarafa sallanmalar ve benim sinirlerimin klasik alt üst oluşu. Kendisiyle bir konuşma yaptım ve şaşırtıcı olacak ama bu konuşmayı çok sakin ve hatta çok normal bir ses tonu ile yaptım.

"Derin'cim sorumluluklarını bilmen gerekiyor, yatmadan dişlerini fırçalamak, pijamalarını giymek, Derin ekliyor "oyuncaklarımı toplamak", sürekli vız vız yapmadan bizi dinlemek, çantanı toplamak ödevini yapmak .... bunları artık sana hatırlatmayacağım, biz nasıl sana karşı sorumluluklarımızı yerine getiriyorsak sen de yapacaksın, yarın yüzmeye gitmeden önce ödevin bitmezse de Can'lara gitmeyeceğiz. Şimdi nasıl istiyorsan hadi öyle yap" dedim. Kitabımı okumaya devam ettim.

Pijamalarını giyip dişini fırçaladı yattı, ertesi sabah 07.30'da kalktı, elinde ödev kağıdı oturdu ve kendi kendine 45 dakikada ödevini bitirdi. Üstelik te süper düzgün bir yazı ile. Bugün de bu yazı ile karşılaşınca dedim ki belki de çocukarın özelliklerini bilip ona göre davranmalıyız.

"Yay burcunda doğan çocuk ailesi tarafından çok sevilir. Bu güzel, neşeli, cana yakın, hareketli çocuk ayrıca çok da dürüsttür. O daha çok küçük yaşta farkına varmadan doğru hareket etmesini öğrenir. Yalnız daima güler yüzlü, neşeli olan çocuk asla emir dinlemez. Ona ısrar etmek, cezalandırmaya kalkmak hatadır. Çünkü bu çocuk doğuştan bağımsızdır. Bu bağımsızlığıda korumyaya kararlıdır.

Onun için çocuğa, güler yüz, sevgi, ve şevkatle davranılmalı ve yumuşaklıkla her şeyi öğretmelidir. Çocuk, kendisine ısrar edildiğini görünce büyük bir ciddilikle sorumluluklarını anlar. Böylece eğitim konusunda da zorluk çıkarmaz.

Bütün mesele onun fazla enerjisini uygun bir alana yöneltebilmektir. Bu çocuğun bol bol oynaması, spor yapması ve böylece oyalanması da şarttır."






10 Nisan 2009 Cuma

hayvanlar aleminden çıktık oley:))


Bazılarınız yakından biliyorsunuz belki ama geçen pazar gününden beri Derin'le hayvanlar alemindeyiz, bu sabah 08.00'de çıktık. Ömrümden ömür gitti resmen. Bu hikayeyi çocuğu olan, olacak herkese biraz tecrübe olsun diye anlatmak istiyorum. Biliyorum bazılarınız bu yollardan geçti ama ben de geçerken deneyimlerimi paylaşayım istedim.


Ödev şöyle: 3 hayvan seçip bu hayvanlarla ilgili bilgi ve resim toplayıp sınıfta arkadaşlarına bu hayvanları anlatacaklar. Bu birinci bölüm. 2. bölümde bu hayvanlardan biri olduklarını düşünüp insanların dünyasına gelecek ve neler düşündüğünü yazı veya çizim ile anlatacaklar. Bitmedi 3. bölümde de yine bu seçilen hayvanlardan biri ile oluşturulacak bir hikaye ya da şiir anlatılacak. Toplam süremiz 1 ay. Çok absürd bir durum yok yani ortada. Hatta hayvanlar alemine bayılan ve Ceormanik Channel (National Geographic) hastası oğlum için çok da keyifli bir ödev.


Ödevi aldıkları gün heyecanla gelmiş ve anneannne de 3 hayvan seçmiş hatta resimlerini bile çizmişti: Timsah, yarasa ve kaplumbağa. Kaplumbağaya kaç çizgisi oluğu, kaç ayağı olduğu, timsaha banyo yapmayı sevip sevmediği türünden şahaser sorularını da yazılı olarak aynı kağıda yazmıştı. Onun için ödevin zaten çoğu bitmişti. Bu nedenle de kendisine neredeyse her hafta hadi gel biraz ödevine de başlayalım dediğimde " anne ben biliyorum zaten çoğunu yaptım cevabını aldım. Tabi 3 nisan haftası artık son haftasonu ve okuma bayramı da aynı hafta. Klasik Türk mantığı ile yine son dakika yani. "Olabilir tabi, napalım, çocuk öğrenecek" dedim.


Neyse pazar günü yüzme sonrası dışarda muhteşem bir güneş, biz Derin'le bilgisayar başındayız. Önce internetten bilgileri nasıl bulacağımızı gösterdim. Klasik "google it". Bu arada timsah diyorsak onu da ben yazacağım diyor ki zaten her harfi bulması ve yazmasını hayal gücünüze bırakıyorum. Bilgileri kendi okusun diye başladım ama baktım olacak gibi değil, ben anlattım, o dinledi. Bu arada nasıl resim bulacağını da gösterdim. Google'dan tüm beğendiği resimleri indirip, dosyalıyoruz. Yarasa resimlerinden nefret ettim. "Anne, o kadar korkma, sadece bir hayvan" diye de teselli edildim. Ama yarasa bilgilerinde kayda değer bir fayda bulamayınca nesli tükenen hayvanları anlatıcam diyerek neyse ki panda'yı seçtik. En azından sevimli bir hayvan.


Bu arada da ödevi bilgisayarda hazırlayıp, oradan sunum yapmayı konuştuk. Hatta Derin öğretmenini arayarak bunu yapıp yapamayacağını sordu. Önce pandadan başladık yazmaya. Tüm bilgileri değerlendirip, soruları soruyor, resim koyuyor ve cevabı yazıyor ppt'ye. Panda'nın 9 sayfasını bu şekilde yazdığında saat 20.00 idi. Bu arada da dışardan gelen çocuk ve top seslerine "anne, dışarda hayat var duyuyorsun di mi? Ben hayatımı yaşayamayacak mıyım? " şeklindeki duygu sömürüsünüde söylemeden geçemeyeceğim. O akşam Derin yattıktan sonra kendime gelmem 2 bardak şarap ve bir film izleme, arkasından da 2 bölüm kitap okumayla mümkün olabildi. Tüm ödevi bu şekilde yapmanın mümkün olamayacağını da anladım tabi. Pazartesi günü bu panda bölümünün kağıda geçirilmesi sonrası diğerlerini bilgisayarda hazırlama fikrine ikna etmem gerektiği apaçık ortadaydı. Neyse ki Şükran Öğretmen sunum sonra yapılacak deği için bu bölümün sonraya kalabileceğine çabuk ikna oldu.


Obama'nın gelişiyle trafikte vakit kaybetmeyelim diye pazartesi ve salı günleri 18.45- 22.00 arası saatleri "oğlum düzgün otur, konsantre ol, harflerinin bazıları devler ülkesinden mi geliyor, çizgilere lütfen dikkat et" söylemleriyle tam bir işkence şeklinde geçirdim. Bu arada anneanne'nin "oğlum yoruldun mu dur sana portakal suyu yapıyorum, acıktın mı" vs söylemlerinin herbirinde tüm acıklı suratıyla " evet anneanne çok iyi gelir, eline sağlık" demesi işkencemi iki kat artırıyordu. Her eve gidişimizde uyuyakaldığı için de taşıyıp yatağa yatırmamın ardından kendimi "şaraaaaaap" diyerek sakin tutmaya çalıştım.


Dün akşam yaptığı 2 kolaj çalışması sonrası "anne yoruldum, sabah erken kalkalım" dedi. Bu sabah 06.30'da kalkıp insanların dünyasına gelinen bölüm ile deniz kaplumbağasının son 2 sorusunu da yazarak hayvanlar aleminden çıktık :)) Araştırma, planlama, hayal gücü her şey vardı yani.


İnsanın anne olarak bir sabır taşına nasıl dönüştüğüne küçük bir örnektir.

Ne güzel söylenmiş...


Hiçbir zaman çıktığın kapıyı hızla çarpma, geri dönmek isteyebilirsin. Don Herold


Sevgi birliğe, bencillik yalnızlığa götürür. Friedrich von Schiller


İnsanlar hatalarını mutluyken değil ancak mutsuzken anlar. Daniel Defoe


Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen kimsedir. Oscar Wilde


Köker'in yazdıkları beni eskiye götürdü. Gerçekten nasıl geçti, ne zaman büyüdü bu çocuk. Dün değil miydi Köker'le tanışması. Hani Sanino çekimi vardı bir cumartesi günü, bu kadar zaman sütsüz kalamaz diyerek yanımda taşıdım. Ne kadar minik değil mi?

Bugün de "ben çizerim o karakteri size" diyip sonra da "ne oldu müşeri ne dedi " diye sorguluyor küçük adam. Neden doğuştan reklamcı olduğunu anlamak zor değil:))

9 Nisan 2009 Perşembe

Günün sözü: Kalem aklın dilidir. - Miguel de Cervantes





Eveettt, dün akşam cücenin okur olduğu belgelendi. Çok ama çok keyifliydi; duyguluydu, eğlenceliydi, komikti, 31 adet bıcır bıcır, aktif, dinamik, hareketli cüce ile nasıl olabilecekse öyleydi.
Hepsi görevlerini tam anlamıyla yapabilmek için o kadar gayret gösterdi ki, söyleyecek söz bulamadık. Yaptıkları resimlerden bir segi de oluşturmuş Beste Öğretmen. Nasıl renkli, sıcak... Hayal güçlerinde neler neler var.
Öğretmen olmak ne zormuş diye düşündüm. Daha şubat tatilinde evde çalışsınlar diye şiirler gelmişti, 2 mart'ta öğretmenlerimiz hafif panik havasındaydı. Nasıl olacak diyorlardı. Hepsi rolünü biliyor ama kim kimden sonrası çok karışıktı. Bunları bilmesem, bu çocuklar okul başladığından beri bu işe uğraşıyorlar herhalde derdim. Öğretmenlerimizi yürekten kutluyoruz. Çok şanslıyız dedik hep beraber.
Tüm kuzucukları tebrik ediyorum. Cüce'cim seni çok seviyorum.
Bu da şiirimiz : Başta B
Dedim hadi sayalım B ile başlayan sözleri
Başlayan dedi Demir
Baba dedi Dursun,
Boş dedi, balık dedi,
boza dedi ötekiler
Bal dedi Cengiz en sonra
Ağzı tatlandı hepimizin...

8 Nisan 2009 Çarşamba

okuma bayramı:


Bu sabah bücürcan zıpkın gibi uyandı. Üzerinde sadece giydiği yeni donu ve beyaz t-shirt'ü ile fırlayarak geldi:"Anne, ben beyazları giyicem, onları beğendim" dedi."Heyecanlı mısın" diye sordum."Çoooook" dedi. Bugün okuma bayramı var. Hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri. Artık herşeyi okuyabiliyor, dikkatli olmak lazım. En son telefona yazmaya çalıştığım bir mesajı okumaya çalışırken farkına vardım.
1 şiir okuyacak ve de bir frasnızca piyeste rol alacak kendisi. Yarın nasıl geçtiği ve fotoğrafları gönderirim. Çok heyecanlıyım, çokkkkkk.


Hiçbirşey için "BENİMDİR" deme, sadece de ki; "YANIMDADIR"
Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne hayat, ne ölüm, ne huzur, ne de keder...
DAİMA SENİNLE KALMAZ
H. Lawrence

köpüğe dönüşmek...



Bir aşk için elinden geleni yapar deniz kızı; her şeyini verir, sesini verir, onun uğruna denizden vazgeçer, bu da yetmez sesinden vazgeçer,çekinmez, bencil değildir. Her şeyi bırakır aşkı için, aşkı gururundan öte tutar. Ama prens bunu anlamaz. Kendini kurtaran kişinin deniz kızı olduğunu bilmez. Deniz kızına son bir şans verir büyücü, eğer öldürürse prensi tekrar denize dönecektir. Ama deniz kızı dönmez denize o bir avuç köpük olmayı tercih eder aşkı uğruna.
…ve deniz kızı sevdiği adamın mutlu olmasını ister sadece. İlle de kendisi ile mutlu olsun değildir deniz kızının derdi. Deniz kızı gururlu, onurlu bir masal prensesidir. Gün gelir yok olur, sadece bir köpük olur, sevdiği adam uzaklarda başkası ile mutlu olsun yeter diye düşünür.
Masaldaki prense bir çift sözüm var; sen gül ararken ezdiğin papatya denize döndü. Sen bir balığı susuz bıraktın. Artık aşk için ne yapsan boş!
Deniz kızı olunmaz, doğulur. işte bu yüzden deniz kızları bir kere sever. ve prens karşılık vermese de aşkından vazgeçmez.
Bu benim seyrettiğim ilk animasyon film. “Little mermaid” Çok etkilemişti beni. Beni bir köpüğe dönüştükten sonra anlayacak olanlara...

7 Nisan 2009 Salı

bilin bakalım bu ne resmi?


Bu resmi önce kurbağa zannetmiştim. Ama siz de dikkatle bakarsanız memeleri ve herşeyiyle ip atlayan bir inek görebilirsiniz. Sütaş'ın ineklerinden daha şeker değil mi? Ressam oğlum benim.

Derin...


İşte bu küçük cüce Derin Bey:) Kendisini hala tanımayanlar varsa o bir yıldız. Benim enerji kaynağım. Zaten enerjimle ilgili pek bir sorunum yoktu ama O'nunla birlikte şarj etme sürem kısaldı diyebilirim. Sınırları zorlamaktan hoşlanan, biraz fazla özgür, kesinlikle çok sevimli ve bunun farkında, bilmiş, enerjik ve afacan... Bunların hepsi benim küçük kuzucuğumu tanımlıyor.
Lafları ve davranışları kitap bile yazdırır. Kendisinin tüm maceralarını buradan anlatmak istiyorum.



Güzelliğin tanımı :
Dik yürüyüşü, bir kuğuyu andıran boynu ve zarafetiyle kendine sonsuz güvenen, iç huzuru bulmuş bir kadın portresi çizen Audrey Hepburn’e güzelliğin sırları sorulduğunda cevabı bütün kadınlara, hatta erkeklere rehber olacak nitelikteydi:


“Çekici dudaklara sahip olmak istiyorsanız, dudağınıza tatlı sözden başkasını dokundurmayın. Güzel gözleriniz olmasını istiyorsanız, güzel insanlarla göz göze gelin, gerçek dostlar edinip sık sık görüşün. İdeal beden ölçülerine sahip olmak ve zayıf kalmak istiyorsanız, yemeğinizi yoksullarla ve açlarla paylaşın. Alımlı saçlara sahip olmak istiyorsanız, çocuğunuzun günde en az bir kere saçlarınızı okşamasına izin verin. Dikkat çekici pozlar vermek istiyorsanız, yanınıza bilgelik ve alçak gönüllüğü alarak yürüyün. Asla cahilce ve gururla yürümeyin. Bir kadının güzelliği giydiği elbisede, beden ölçülerinde ya da saç stilinde değildir. Bir kadının güzelliği gözlerinden okunur. Çünkü gözler, kalbe yani aşkın yaşadığı ülkeye giden kapıdır. Bir kadının güzelliği; yüzündeki benlerden değil içinde sakladığı ruhundan okunur; sevgiyle gösterdiği ilgi, beslediği tutkudur. Ve güzellik, geçen yıllarla birlikte yalnızca daha da artar.”