31 Aralık 2010 Cuma

her şey güzel olsun...

Acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha geçti.

2011'de her şey gönlünüzce olsun.



Hoş geldin 2011...

gülümseten...

birlik,

beraberlikle...
 
keyifli...


coşkulu...

huzurlu...



eğlenceli...






tatlı mı tatlı...

başarı dolu...

bir yıl olsun diliyorum.

İyi seneler:)

23 Aralık 2010 Perşembe

ne isterdim?

Yine okulda yapılmış bir çalışma: Okuyamayanlar için tercüme edeyim:


Savaşların bitmiş olması,
havanın temiz olması,
 kırizin bitmiş olması,
Türkiye'nin temiz olması,
küresel ısınmanın bitmiş olması,
 geri dönüşüm olması.

 

17 Aralık 2010 Cuma

kaptan düşükdon ve akita

bir de geçen hafta yaptığı bir çalışmayı anlatmam lazım. Ödevin çocuklara yaratıcılık adına kattığı değere şaşırıp kalıyorum. Bizim dönemimizdeki ezbere dayalı sistemden sonra inanılmaz bir tecrübe bu tabi.

Okulda bir sınıf kitaplığı oluşturduk ve her hafta yeni bir kitap alıp okuyorlar. Okudukları kitaplardaki karakterleri düşünerek en az 2 en fazla 5 kukla yapıp bu kuklalalr ile de bir hikaye oluşturacaklar. Sadece malzeme konusunda büyüklerden yardım alaıp kalan her şeyi kendileri yapacaklar.







Derin'in seçtiği karakterler: Kaptan Düşükdon, uzaylı bir çocuk olan Akita, bir fil, bir tavşan ve bir de aslan. Uzayda çıkan bir sorun nedeniyle kaptan düşükdon Akita'nın ülkesine gidiyor ve sorunu çözüyorlar Akita ile beraber. Hikayenin yazılmış halini de sonra eklerim ama filin yan da solungaçlarının olmasına, tavşanın ana malzemesinin 0,5 uç kutusu, aslanın ana mallzemesi  Buse'nin kırılan oyuncak parçalarından olmasına bayıldım. Akita'yı ajansımızın meşhur taşlarından, kaptan düşükdonu ise soda şişesi ve çoraptan yaptı. Hikayedeki betimlemeler süper. Akita'nın saçları normalde yeşil ama mavi kurdele bulduk onunla yaptı. Hikayede doğanın dengesinin bozulduğundan bahsediliyor.

Tüm yaratıcı öğretmenleri Şükran ve Tayfun öğretmenlerimizin nezdinde kutluyorum.

büyük sürpriz...






Doğum gününde okul çıkışı aldım Derin'i. Sabah tüm çabalarıma rağmen yaşadığımız ciddi kriz sonrası beni gördüğünde yüzü aydınlandı. "gelmezsin artık sanıyordum" dedi. Mümkün müdür acaba annelikten istifa etmek? Neyse ne istersin dedim. Bilmem eğer sana çok zor olmazsa Carrefour'daki jetonlu yere gidelim mi diye öyle bir kibar sordu ki hayır deme şansım yoktu zaten. 10 jeton aldık, 2 tanesini benimle air hockey oynamaya harcadı. Jetonlar bittiğinde burger yiyim mi, uzundur yemedim dedi. Olur dedim. Arkasından Maxi toy'a bakındık. Son zamanlarda en keyif aldığı oyuncaklardan biri legolar. Özellikle atlantis legoları çok revaçta. Para biriktiriyormuş istediğini almak için.  Sonra akşam yemeği için Çin yemeği yemeye gidecektik ama Baha ve Gizem arayıp ta birlikte pasta keselim diyince çin yemeğini ertelesek olur di mi sorusu geldi. Bu arada aldığı bir dolu telefondaki surat ifadesi de süper ama di mi? Tabi son dakika da Leonardini'den 3 tane küçük uzay gemisini de aldık. Bu arada da hafta sonu yapacağımız parti hazırlıkları hala sürüyor.

Fakaaaaaaat tüm bu öğleden sonra aktivitelerinden sonra arada yaptığımız sohbette ve Elvan'lara gittiğimizde Baha'nın anlattıklarından gerçek! doğumgünüdeki en büyük olay: okulun süper bir organizsayon yapıp taaaa yurtdışındaki babasını arama sürprizi'dir. Ayrıca tüm sınıf Şükran Öğretmen bile! saklanıp doğumgünü şarkısı söylemiş. Şükran Öğretmen ve Hatice abla çok fena numara yapmışlar kendisine. işte yeni yaşın olay kutlaması budur.

Bazen uzaktan açılan bir telefonun çocukların beyninde nasıl bir yere konduğuna muhteşem bir örnektir.

14 Aralık 2010 Salı

....

karizmatik...

istediğinde kedi kadar masum...

her işi becerebilen....

  bazen gemileri batmış, kızgın....

her yerde her şey ile eğlenebilen....

komik....

süper gülen...

arkadaş....

muzur...

karizmatik...

baş döndürücü...

maymun...

ışık kaynağım...


bu bücürü çooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooook seviyorum.

 İyi ki doğdun, iyi ki varsın minik canavarım:)


26 Kasım 2010 Cuma

ne ukala "p.."im di mi?

Öğretmenler gününde okulda öğretmenelere bir parti yapıldı. Tüm öğretmenlerimize  ufacık bir teşekkür hediyesi hazırladık. Servis kalkmadan da Nihan okula yetişti ve paketleri çocuklar öğretmenlerine kendileri verdiler.

Akşam eve dönüş yolunda Derin'le sohbet ediyoruz. Önce Nihan'ın geç kalmasından yakındı biraz. bıdı, bıdı... Servisi kaçırıyorlarmış, bazı çocuklar beklememiş, çıkmış. Lila gitmeyelim pasta verecekler demiş. Derin'de yok bize vermezler pasta diye Lila'yı ikna etmeye çalışmış. Ben de öğretmenler günü partisinde sizin ne işiniz var zaten diyerek biraz üstüne gideyim dedim.:)

Hııı, ama biliyorsun biz olmazsak öğretmenlik diye bir şey olmazdı anne diye cevabı yapıştırdı. Üstüne de ne ukala "p..ç"im di mi dediğinde kaldım zaten.  

12 Ekim 2010 Salı

oldum...

Dünkü günlük güneşlik havadan sonra bugünkü yağmurlu, karanlık havaya,
gördüğüm rüyaya,
Derin'le sabah yaşadığımız gerginliğe,
trafiğe,
hala peygamber soyundan geldiğini, fakir fukaraya yardım için site kuracaklarını söyleyenlere inananacak kadar saf olan bir kitle ile yaşama zorunluluğumuza,
cumhurbaşkanı geçecek diye yolların kapatılıp insanların ölmesine bile alışmış olmamıza,
tüm negatif cümlelere,

inat




bugün içimden gelen 

oldum RENGA, RENGA RENGARENK......

22 Eylül 2010 Çarşamba

reklamın gücü adına...

Bu sabah okul yolunda radyo dinliyor bir taraftan da sohbet ediyoruz. Neler sığdırmıyoruz ki aradaki 20 dakikanın içine:

et ithalatı, şu ara salgın olan ve virüslü etlerden bulaştığı düşünülen bir mikrobun çocukları hasta edip yataklara düşürmesi ( hele hele Baha'nın bu virüs sebebiyle bir gece öncesini hastanede geçirmesi), yok olan hayvancılığımız, ithalatın ne demek olduğu, burgerking'in virüslü bulunan etleri imha etmesi sebebiyle daha iyi olduğunu düşünmekte ne kadar haklı olduğu vs. Hayvancılığın neden öldüğünü anlayamıyor diyor hayla var bir sürü yeşil alan, tabi azaldı çok ama diye devam ediyor.

"Bu arada tamam buldum: ben de Türkiye'yi ergolatıyorum o zaman al işte" diyor.

- !!!!!!!!!!!!!!!!!

Sizin için değerli olan şeyleri güvence altına almak sigortalatmaktır diye başlıyor Ergoİsviçre reklamı.Arada reklamlara geçmşiz de.
Gülüyorum, çok hoşuma gitti diyorum.

E ne var ben de Türkiye'yi ergolatıyorum işte bak sigortalatmak değil ergolatmak diyorum diye de sırıtıyor bir de üzerine küçük mikrop:)



7 Eylül 2010 Salı

Günün sözü yine Nietzsche'den...

"Eylem ve vicdan genellikle uyuşmazlar. Eylem, ağaçtan ham meyveleri toplamak isterken, vicdan onları gereğinden çok olgunlaşmaya bırakır, ta ki yere dökülüp ezilinceye kadar"

Sevgili Noga, bu da sana daha önce bahsetiğim Nietzsche'nin lafı.

http://mermaid-derindeniz.blogspot.com/2009/05/hayat-netszcheden-secmeler.html


içsel ve sezgisel...

"Evet, bazen bilme'siz yapmak; sadece içsel ve sezgiseldir, akıldan özgür... 
Akılla sorgularsan o yapmayı; asla  gerçek hükme varamazsın...  
Akılla yapmaya kalkarsan o şeyi; muhtemelen de o içsel yolu bulamazsın... 
Çünkü; akıl bazen kirlidir, sezgi ise her zaman temiz ve özgür olur."

Bunu nereden okuduğumu hatırlamıyorum, kaydetmişim bir kenara, yoluma çıktı beni doğrularcasına. Zamanı geldiğinde her şey olur. Sezgilerimize güvenelim yeter. Bizi tutan ne varsa karışır yağmura, buluta veya rüzgara.İçimizden gelen sese kulak vermeyi öğrenmeliyiz. 

harikalar diyarı...

Geçen perşembe ile cumartesi gecesi arası Derin buz hokeyi kampı için İzmit'e gitti. Çok heyecanlıydı. İlk 2 gün miniklerden sadece kendisi vardı. Büyüklerle antreman yapmış. İlk gün kondisyon için çıkmışlar ayağında crox'lar ile koşamayınca Bahadır spor ayakkabı almış kendisine ama uzun zaman sonra kapalı ayakkabı giyince de su toplamış cinconun ayakları. neyse ben cumartesi 14.00'de SekaPark otel'e vardığımda oda kreş gibiydi. TV başnda 5 çocuk vardı. Yemek sonrası saat 18.00'e kadar boşluk vardı, 18.00'de kondisyon yapacakmış büyükler, sonra 21.00'de de buz antremanı. Epey bir saat olunca seneler önce gidip aklımda kalan Derince'deki harikalar diyarına gitme önerisinde bulundum. Buz'dan tanıdığımız ali ve Efe ile babası da bize katıldı gittik. Önce hem sıcaktan hem de acaba bu çocuklar için küçük mü kalacak burası endişesinden biraz gerildim. Neyse vardık mekana. Biz büyükler bir gölge cafe bulup konuçlandık, çocuklar da takılıyordu. Yarım saat sonra ben de çocuklara katıldım ve inanılmaz keyifli bir gün yaşadık. Muhteşemdi. Öncelikle Derince belediyesini gerçekten kutluyorum. Türkiye'de böyle bir yer yapmış olmak ve orayı bu şekilde korumak hakikaten takdire şayan bir durum. Özellikle botların olduğu bölümde çok eğlendik. Ali ve Efe'de süperler. İnanılmaz cümleler var. En güzellerinnden biri bir dinazor kaydırağın tepesinde gerçekleşenmuhabbet: Belli ki oralı 3 çocuk biri küçük, diğeri bizimkilerin yaşlarnda biri kız diğeri erkek. Erkek olan önce Ali'ye sataşıyor: 
- Sen kaç yaşındasn bakimm?
A: Ben 7,5 yaşındaym ya sen? 
E:Ç: Ben de 7,5 yaşındayım.
K:Ç: Aaaaa siz de doğru düzgn kayamıyorsunuz buradan galiba. 
D: Hı, hı tabi canım. (alaycı bir ifade ile)
A: Sen benim arkadaşımı tanımıyorsun galiba, bi kere o 1. sınıftayken 3leri dövüyordu. !!!!
D: Abartma Ali dövmyordum kafa tutuyordum. 
A: Hah işte şimdi de 3. sınıfta ve 7'leri dövüyor bir  kere tamam mı? Ben de döverim 4. sınıftakileri. Ona göre. 
!!!!! Pısırık şehir çocuğu olmasınlar dedik de bu kadarını da fazla mı yaptık acaba?? 

Bu arada eskileden taaaa bizim çocukluğumuzdan amiral battı oynadık. Derin'le ben oynadık, Ali ve Efe seyredip öğrendi. Gerçekten çok keyifli bu yaş grubu çocuğu için sper bir oyun tavsiye ederim. Geçen haftalarda Bahadır hatırlayp Derin'e öğretmiş.




İşte harikalar diyarından kareler:
 Bu arada İzmit'te SekaPark'ın oradaki park muhteşem ötesi. Gerçekten İstanbul'da öyle bir park yok. En kısa zamanda o tarafa bir gezi düzenlemek lazım. Kalan resimleri de bir sonraki post'a eklerim artık. Şimdi çıkıp okul toplantısna gidiyorum. Malum okul hazırlığı başladı.

derin'in rüyası

Dün gece saat 03.00 sularında "Anneeee" diye bağırarak yukarı çıktı Derin, hiç bir şey yokmuş gibi suratında bir sırıtma ile yanıma yattı ve uyudu, dokunmadım ben de kendisine. sabaha karşı da tekrar uyanıp aşağı yatağına indi. Bu sabah yine "annnnneeee" diye bağrınarak yukarı çıktı, çok kötü bir kabus gördüm dedi. Ne oldu dedim, biraz nazlandı, çok sığmıyor artık ama kucağıma oturup anlattı:

 


Önce bir ülkeye gitmişiz ve oradan bir kedi almışız. Bu kedi, kediler ve köpekler filmindeki kötü kediye benziyormuş. Kedi ile beraber yanımıza bir kaç kişi de almışız. 



Rüyada net olan tek şey benim varlığım, diğer kişilerle ilgili net bir şey yok kimler, neye benziyorlar. Babam rüyamda yok dedi. Sonra yemek yemek için bir yere gidiyormuşuz. Yemeğe giderken Derin kaybolduğunu sanıyor önce.Birilerine rastlıyor ve onlara 34DB diyor. Onlar da beni gösteriyorlar. Meğer bizim arabayla gidiyormuşuz.  Sonra yemek yerine geliyoruz ve ben masada otururken Derin arabaların arasında oynuyor. Bir kız çıkıyor ve 2 kişiyi siliyor. O zaman bunun klon savaşı olduğunu anlıyor. Derin kaçıyor ve iyi klona rastlıyor, onlar dünyayı kurtarmak için iyi bir canavar oluşturuyor ama canavar dünyanın çekirdeğine dayanamıyor. Derin'i kötü klon yakaladığnda Anneeeeee diye bağırırken neyseki gözlerini açıp kabustan kurtulmayı başarıyor.

hayırdır inşallah derken bir parça çözmeye anlamaya çalışıyorum altında yatanları ama konuşmak istemiyor. Sanırım gördüğüm filmlerden bazı sahneleri birleştiriyorum ben diyor.


ah şu bilinçaltı. bir çözebilsek seni...