29 Mayıs 2009 Cuma

Colleisum'a giderken yolda gördük bu mor çiçekleri. Arabayı durdurup Derin'e hadi geç senin resmini çekeyim, çiçekler çok güzel dedim. İndi ama surattaki ifadeden de anlaşılacağı üzere çocuk kaygılı. "Anne yolun ortasındayız, farkında mısın, acele eder misin" söylenmeleri ile böyle bir sahte gülümseme var suratta. Her şeyi biliyor ya bizim cüce. Aksini düşünenler için söyleyeyim tabi ki yolun ortasında değilim! Moru seviyorum ve de herkese iyi bir haftasonu diliyorum:))


Geçen Cuma akşamı göz doktorunda randevumuz vardı. Bu yaş çocuğu için klasik, rutin bir kontrol. Arzu'nun tavsiyesi ile 7Tepe Üniversitesi Hastanesinde Şule Ziylan'dan randevu aldık, gittik. Doktorumuz çok şeker. Hatta konu ergenekona kadar geldi 15 dk içinde. Herkese tavsiye ederim.

Sahtekar Derin, sol gözünü kapatıp hepsini okudu gösterilenlerin, ama sağ gözü kapattığında astigmat nedeniyle tam seçemediği için parmaklarını aralayıp görmeye çalışıyordu. Gerçekten çok komikti. Bir de meraklı, sürekli doktora bu ne peki, bu ne işe yarıyor diyerek milyon soru sordu. Neyse çok önemli boyutta bir şey değilmiş astigmat, takip edilecekmiş. Gelecek sene tekrar kontrole gideceğiz.
Görsel gelişimi yaşına uygunmuş onayını aldık.

Bu arada dişlerden bir tanesini daha geçen perşembe çekip diş perisine gönderdik. Bu sefer diş perisi yolu şaşırmadı ve de üstelik çeyrek altın getirdi, inanabiliyor musunuz? Çocuk iyice yaşlı dişsizler gibi yani!

armut dibine düşer desem...


Bir de sabretmeyi öğrenebilirse tam olacak!

Bu cüce masaja baylıyor... Surata bir bakar mısınız ?


1.sınıfta reklam dersi:))


















15
gün önce Şükran öğretmenimizden bir ders saatinde Derin'in sınıfı ve 1B için reklamla ilgili konuşmak üzere bir davet mailı aldım. Memnuniyetle kabul ettim. Çocuklarla vakit geçirmeyi çok seviyorum. Geçen sene ana sınıfından da tecrübem var, çok keyifliydi. Nasıl meraklılar, nasıl ilgililer ve de ne çok konuşuyorlar inanamazsınız. Şükran Öğretmen ve Tayfun Öğretmen bence direk cennete gidecek bu sabırla diye düşünüyorum.

Reklamlarda gördüğümüz herşeyin özellikle çocuklar için çok renkli ve heyecan verici, cezbedici olduğunu ama düşünüp büyüklerimize de sorarak ihtiyacımıza, paramıza göre hareket etmemiz gerektiğini anlattım. Bir de aslında çocuk kuşaklarında en fazla reklamı yapılan, içeceklerin, fast food yiyeceklerin ve oyuncakların ölçülü yenilip içilmesi gerektiğini, her şeye sahip olmamızın mümkün olmadığını söylemeye çalıştım. Sağlıklı beslenmemiz gerektiğine kadar gitti konu.

Arada çok komik bir şekilde Derin çocukların sesleri yükseldiğinde Bi susar mısınız, annem konuşabilir mi artık lütfen?" diye uyarıyordu. Öğretmenlerimiz ve ben gülmemek için zor tuttuk kendimizi.

Çok mantıklı sorular sordular, aslında pratikte her şeyi biliyorlar ama uygulamada biraz zayıflar:)) Sorarsanız hepsi acayip sebze, meyve seviyor, süt içiyorlar. Ama gittiğim doğumgünlerinden biliyorum ki mesela sosise hepsi bayılıyor.

Son 5dk'da da birer kağıt dağıttım hepsine ve hadi yazın ya da resimle
anlatın bakalım bu sunumdan ne anladınız dedim. Çıkanlara inanamazsınız. Bir tanesini süper: "Herşeyin fazlasını öğrendim. Sigara içmenin zararlı olduğunu öğrendim. Herşeyin bir zararı var", Başka bir tanesi çok şekere hayır. Yoksa böyle olursun diyerek obez birinin resmini çizdi. Bundan sonra sadece sağlıklı şeyler yiycem dedi bir başkası. Derin yememiz gereken yiyecekleri çizmiş, yemememiz gerekenlere çarpı koymuş.

Bir de çıkarken neredeyse hepsi teşekkür etti, bayıldım. Akşam yolda nasıl buldun sevdiniz mi sunumu diye Derin'e sordum.
Gene gelsene anne dedi. Arkasından da "anne sunumda okudum bir tane sosis %20 risk demekmiş. Artık hiç yemeyecek miyim? " Bu senin kararın dedim. Çok arada bir azıcık yerim o zaman herhalde dedi. Özetle; Yeni nesil'e bayılıyorum.

Papatyaları çok severim:) En mutsuz anımda bile görünce seviniveririm. Oğlum bahçeden toplamış, yerleştirmiş küçük bir bardağa, koyuvermiş mutfağa. Kibar çocuk ne diyebilirim:))

22 Mayıs 2009 Cuma

Her şey sen de gizli...



Yerin seni çektiği kadar ağırsın.

Kanatların çırpındığı kadar hafif..

Kalbinin attığı kadar canlısın

Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...

Sevdiklerin kadar iyisin

Nefret ettiklerin kadar kötü..

Ne renk olursa olsun kaşın gözün, karşındakinin gördüğüdür rengin..

Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdigin kadardır ömrün..

Gülebildiğin kadar mutlusun

Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin

Sakın bitti sanma her şeyi,sevdiğin kadar sevileceksin.

Guneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer

ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın

Bir gün yalan söyleyeceksen eğer

Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret

ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın

Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.

Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın

ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.

Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

işte budur hayat!

işte budur yaşamak

bunu hatırladığın kadar yaşarsın

Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün

ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun

çiçek sulandığı kadar güzeldir

Kuşlar ötebildiği kadar sevimli

Bebek ağladığı kadar bebektir

ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

Sevdiğin kadar sevilirsin:)

15 Mayıs 2009 Cuma








Okulun bahçesindeki yürüyen ağaca çarparak yaralanan! yüzümüz iyileşti sayılır. Bir haftada ancak bu kadar. Buna da şükür diyorum:))

özgürlük.




Hiç rüzgara karşı giderken ya da girdiğiniz bir tünelde arabanın camlarını sonuna kadar açıp avazınız çıktığı kadar "aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa" diye bağırdınız mı? inanılmaz bir özgürlük hissi verir. Bir zamanlar var olan bir arkadaşımızın Amerikan arabasında yapardık tünelde bağırmayı, süper bir şeydir. Derin'e de öğretmiştik daha çok küçükken. O da bayılır. Size de tavsiye ederim.

HAYAT… (Nıetszche’den seçmeler)


Gidene kal demeyeceksin. ..
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,
yoksa değersiz olan hep sen olursun...
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.

14 Mayıs 2009 Perşembe

geç olsun, güç olmasın...


Anneler günü için bücürcan'ın sabahın köründe beni öperek uyandırıp verdiği süper resim ve yazıyı paylaşmak istemiştim ancak fırsat bulabildim. Neredeyse bir sonraki anneler günü oldu ama idare edin, çok çay içiyoruz bu aralar.



Göreceğiniz üzere Derin'de henüz 'yumuşak g' harfi oturmadı. Biraz daha geçsin olacak.
Anlayamayanlar için yazının tercümesi şöyle: Sevgili Anem, seni çok seviyorum; bana küçükken yemek yediren, süt içiren bana bakan.... En çok sevdiğin hayvanın köpek olduğunu biliyorum:)) Resmi benim renklendirmem için sadece çizip bırakmış. Ben de renklendirdim. Ortadaki şapkalı olan da kendisini temsilen bir kedi. Çok seviyorum seni cüce'cim. Bu arada son 3 gündür sabahları beni hiç üzmeden uyandığın için de teşekkür ediyorum. Süpersin!

12 Mayıs 2009 Salı

sabır sabır nereye kadar...


Sabırlı bir insanın öfkesinden kork!
ANONİM

İnsanın konuşacak kadar zekâya,
ya da susacak kadar akla sahip olmaması
büyük bir talihsizliktir.
LA BRUYERE

Bizi, bizden başka kimse utandıramaz.
J. G. HOLLAND

Utanması olmayanın kendi de yoktur.
PLAUTUS

11 Mayıs 2009 Pazartesi

hatasız kul olmaz...


Sabah radyoda "geri dönüp baktığınızda bir daha asla yapmam diyeceğiniz ne var" konusunu konuşuyorlardı. Derin'e sordum senin var mı böyle bir daha asla yapmam diyeceğin bir şey diye; cevap "hırsız olmam" şeklindeydi. Bunu "tecrübene dayanarak mı söylüyorsun" diye sorduğumda ise cevap "evet" idi. Şimdi diyeceksiniz ki 6 yaşında çocuk hangi tecrübesine dayanarak böyle bir şeyden bahsediyor. Tarih 8 mart 2009. Migros'tan alışveriş yapıyoruz. Derin elinde küçük bir oyuncak kedi ile gelip "anneee çok tatlı di mi" sorusuna benden "hayır" yanıtını aldı tabi ki, evde sayısını bilmediğim oyuncak kedi ve bir adet canlı simsim varken yeni bir oyuncak almak manasızdı . Yorgun argın eve dönüp elimi yıkarken, Derin montunun cebinden Migros'taki kediyi çıkarıp masum masum bakarak "ama çok güzeldi" cümlesini kurduğumda başımdan aşağı neyin döküldüğünü tahmin edersiniz.
Gayet sakin bir şekilde yaptığının çok yanlış bir şey olduğunu gidip Migros mağaza müdürüne ve güvenliğine bunu anlatarak o kediciği geri vermesi gerektiğini anlattım. Bir an için bu işi yarına bıraksak fikri de aklımdan geçti ama, doğrusu hemen yapmaktı. Bu arada Derin "ben söyleyemem utanırım anne, sen söyle" diye epey bir ağladı ama bunun onun sorumluluğu olduğunu hatayı yapanın kendisi olduğunu ve kendisinin söylemesi gerektiğini de sabırla anlattım. Bugüne kadar hiç böyle bir olay yaşamamıştık. Burada biz büyüklere çok şey düşüyor. Bir söz bir hareket hırsızlık ile ilgili fikrini farklı bir noktaya taşıyabilir çünkü. Sebebini sonra Migrosta anlatırken öğrendim. Bir kitaptaki resimlere bakarak bir papağanı çalan korsan çocuğun zengin olduğunu düşünmüş. Hikayeyi okuyunca aslı öyle değil ama hayal gücü geniş çocuğumuz böyle kurgulamış. Migros'ta hem müşteri ilişkilerine hem de güvenliğe bunu anlatıp özür dilerken ki sıkıntısı ile iyi bir ders almıştı. Zaten dünkü soruma aldığım cevapta bunu çok güzel anlatıyor. Evet hepimiz hata yapıyoruz ama önemli olan bu hatalardan ders alıp tekrar etmemek.
Bu arada bu olayı sır olarak saklamamızı istedi kendisi elbette diye de belirtmek istiyorum:))

8 Mayıs 2009 Cuma


Çok alışılan bir 'anne' imajı çizmediğimi biliyorum. Hani mesela yemez yedirir derler ya ben de hiç öyle bir duygu yok. Çilekleri sayıp Derin'le paylaşıyorum mesela. Ben de onun kadar seviyorum ne yapabilirim? Ya da düşünce "ah oğlum ne oldu gel bir bakalım öperiz geçer" de demiyorum. Beni tanımlarken "sen diyorsan yaparsın" diyor. Doğumda herkes ah oğlum gösterin bana dememi beklerken "aaa süper karnım indi" gibi bir laf edebiliyorum ama ...
ben bu küçük hazinemi çok seviyorummmmm.
Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun, çocuğu olmayan ve olsun isteyen herkesin de en kısa zamanda dileği gerçek olsun:))

tatilde yapılan resimlerden...

















Mavi bir karalamadan nasıl böyle sevimli tavşanlar çıkar, 6,5 yaşındaki sevgili Baha'nın gözüyle uzay nasıl bir yerdir, ya da kedi, köpek ve fare güneşli bir günde müzikle nasıl dans eder, harfler kitabında harfler birleşince neler olur, hazırlanan bir başka kitabın son sayfasında kaleyi ele geçirmek için yaşananlar... hepsi bir arada. Tatilde böyle şeyler de yaptı bücürler.
Hayat kısa kuralları yık...
Kolay affet ! Yavaşça öp !
Kalpten sev ! Kahkahalara boğul !
Ve yüzünü güldürmeyi başaran hiçbir şeye sırtını dönme ! :))

7 Mayıs 2009 Perşembe

Mevlana'dan...




Bir katre olma, kendini deniz haline getirMadem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin Beri gel, beri !

Iran'lı şair der ki : aşka uçma, kanatların yanar...! MEVLÂNÂ der ki : aşka uçamadıktan sonra kanat neye yarar.

ilk...




'İlk'ler hepimiz için ne kadar önemli değil mi? Şöyle bir düşününce ne çok ilki arka arkaya sıralayabiliyoruz: ilk adım... ilk diş... ilk oyuncak... ilk bakış... ilk sevgili... ilk gülüş... ilk arkadaş... ilk öpüş...ilk yemek... ilk aşk... ilk ilişki... ilk doğum... ilk çocuk... ilk gün... ilk dondurma... ilk çikolata... ilk öğretmen... ilk araba... ilk iş... ilk ödül... ilk patron... ilk sunum... ilk içki... ihtiyacım olan ilk 5... ilk hayal kırıklığı... ilk okunan kitap... ilk gösteri... ilk bayram... ilk kavga... ilk ayrılık... ilk uçağa biniş...ilk kıskançlık...

Liste uzadıkça uzuyor. Sonra alışıyoruz. Ama genelde 'ilk'leri unutmuyoruz. Çoğu hayatımızda önemli rol oynuyor. Güzel olan 'ilk'leri kutlamayı seviyorum. Bugün de benim için özel olan 'ilk' günlerden biri. Nice 7 Mayıs'lara.

5 Mayıs 2009 Salı


Bu yazıyı tatile gitmeden önce Hülya göndermişti. Çok hoşuma gitmişti ama fırsat bulup koyamamıştım buraya. Umarım seversiniz ve mutluluğu bulursunuz.

İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş...
Hep şikayetçi hep bıkkınmış.
Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler.
Saklayalım zor bulsunlar, zor buldukları için belki kıymetini bilirler diyerek başlamışlar tartışmaya...
Sorun büyükmüş. Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü.
Kimisi;"Everest'in tepesine saklayalım" demiş, kimisi; "Atlas okyanusunun dibine". Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yenidoğan odası, dondurma külahı,çikolata, şarap şişesi, sigara paketi, lale bahçesi...
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş.

Derken meleklerden biri: "İçlerine saklayalım, kimsenin aklına gelmez içine bakmak" demiş.
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor. Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü.
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk...
Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir yerde...
Bu yüzden gözünüz hep içerde olsun.
Siz dışını boşverin, içine bakın...

Şükran öğretmenimiz

İşte çok sevgili Şükran öğretmenimiz.
Geçen sene acaba öğretmenimiz kim olacak diye merak içindeydik. Kadın mı , erkek mi? Genç biri mi ? Sevecen mi? Sabırlı mı?
Okulu ve okumayı sevip sevmeyeceğimiz konusunda ilkokul öğretmeninin önemini anlatmaya gerek yok sanırım. Güner Acuner'di benim ilkokul öğretmenim. Kendisini sevgiyle anıyorum. 40 kişiydik biz ilkokulda ve her sabah ve her akşam, yaz, kış o 40 çocuk Güner öğretmeni öperdik. Şimdi düşündüğüm zaman korkunç geliyor. Ama çok severdik öğretmenimizi.

Şimdi aynı sevgiyi Derin'in sınıfında tüm çocuklarda görüyorum. Neyse ki bildiğim kadarıyla her sabah ve akşam Şükran öğretmeni öpmüyorlar:)

Tatilin son günlerine geldiğimizde 3 cüce öğretmenlerini ve okulu çok özlediklerini söylüyorlardı. Derin dün sabah şöyle anlattı: Biz Baha'yla sohbet ediyorduk. Babalarımızı , okulu çok özledik diye. Hatta Baha marketten aldıkları kıymayı bile çok özlemiş!!

derin faresi


Bücürcan'ın tatilin ilk günlerinde dişi çıktı ve de kendisi küçük bir fareye dönüştü. Önceden alttan iki dişi değişmişti, şimdi de üstten biri gitti. Diş perisini bekledik. Ama diş perisi sanırım yeni peri olmuştu, o nedenle önce evi bulamadı. Ancak bizim Antalya dönüşümüzde eve gelmeyi başarmış:)) Ama şaşkın diş perisi Derin'e yanlış hediye getirmiş. "bil bakalım" ve "hatırla bakalım" adlı oyunları almış. Ama onlar zaten bizde vardı. "Hay Allah değiştiririz, zaten Toyiki'den almış baksana" dedim. Bahadır'da ama güzel oyunlar getirmiş dedi. "Sen nerden biliyosun ki baba, paketliydi" diyince bu bücürle çok dikkatli olmak gerektiğini de anladık. Yok böyle bir uyanıklık...